Suç ve Ceza'yla, Budala'yla ve Delikanlı'yla başlamaya çalışmıştım. Suç ve Ceza'yı beş on sayfa sonra bıraktığımı hatırlıyorum. Budala çok etkileyiciydi, ama bir türlü yol alamıyordum. Delikanlı'yı sonuna kadar okudum.
Dostoyevski tutkusu bende Beyaz Geceler'le başladı. Visconti'nin filmini görmedim; sadece fragmanı seyrettim: Kar yağıyordu. Beyaz kardan geliyor sanmıştım. Dostoyevski'nin uzun hikâyesini okuyunca epey şaşırdım. Varlık Yayınları arasından Nihal Yalaza Taluy'un çevirisiydi. Beyaz Geceler beni çok ağlattı.
Sonra arkası geldi. Cinler'le Karamazov Kardeşler'i yan yana okudum, birinden beş on sayfa, ötekinden de. Cinler başımı döndürdü. Cinler'le Beyaz Geceler arasında, ikincisinden ilkine, neler yaşanmıştı? Dostoyevski kimdi? Bir ölçek, Ölü Evinden Anılar'da yanıt buldum. Fakat varsa yoksa, Cinler.
Füruzan'la bol bol Dostoyevski konuşurduk. Füruzan, ille Budala diyordu; Tolstoy'dan da ille Diriliş. Diriliş'i Füruzan'ın sayesinde okumuştum.
Yirmilerim biterken Destan Gönüller'i yazdım. Yok, yirmi dört yaşımdayken. Kılavuzlarımdan biri Beyaz Geceler'di. Yeniyetmeliğimde okuduğum Beyaz Geceler, o içlilik, o derin, sarsıcı içe kapanış Destan Gönüller'e yansımalı diye düşünüyordum.
Geçen yıl, Beyaz Geceler'in Rusça'dan yeni bir çevirisi yayımlandı (Can Yayınları). Çevirmen, değerli Sabri Gürses, eseri niçin yeniden çevirmek ihtiyacı duyduğunu önsözünde açıklıyordu. Dahası, Beyaz Geceler'in -bu kez- bir de altbaşlığı vardı: Bir Hayalperestin Anılarından.
Gürses, Beyaz Geceler'in melodram olup olmadığı üzerinde duruyor. Bir başka çeviriye, Mehmet Özgül'ün çevirisine Orhan Pamuk önsöz yazmış ve eser için "melodram" sözcüğünü kullanmış. Beyaz Geceler benim için de yetkin, sanatkârca yazılmış bir melodramdı. Oysa; Sabri Gürses, hem Nihal Yalaza Taluy'un, hem Mehmet Özgül'ün çevirilerini eleştiriyor, bu çeviriler sebebiyle aldandığımızı belirtiyor: "... bu çevirileri tanımlayan başlıca özellik, metni yoğun bir şekilde duygusallaştırmaları..." Yani, Dostoyevski'nin uzaktan bakışı, tedirginliği, hatta gizli ironisi aradan çekilmiş.
Kalakalmıştım.
Geçen pazar akşamı, Victor Terras imzalı Dostoyevski'yi Okumak yeni işkillenişlere yol açtı. Dostoyevski'yi Okumak bir inceleme kitabı, Kırmızı Kedi Yayınevi yayımlamış, Zeynep Alpar'ın çevirisinden. Victor Terras, zaman içinde, Dostoyevski'ye yaklaşımları irdeliyor.
Yaşadığı dönemde Dostoyevski'nin eleştirel hışımlara uğradığını bilmez değilim. İnsancıklar'a sevgiyle yaklaşan Belinski, Öteki'den hiç hoşlanmaz. Bu hışmıyla Dostoyevski'nin yolunu epey uzatır. Öteki kökenli Yeraltından Notlar nice sonra kaleme alınacaktır...
Victor Terras başka yanlış yorumlar üzerinde duruyor. Yanlış yorumların sonucu başka yaralanışlar. Dostoyevski'yi Okumak, büyük yazarı sevenler için çok yararlı bir kitap. Diyebilirim ki, yeniden Dostoyevski okumalarına çağırıyor.
Tolstoy, Karamazov Kardeşler için, güncesine yazmış: "Diyalogları imkânsız ve doğal olmaktan tamamen uzak... Şapşallığı, yapmacıklığı beni hayrete düşürüyor, bu kurgulanmış haller..."
Bana sorarsanız, asıl güzellik hep onlarda, öteden beri, yirminci yüzyıl romanında en güçlü etkiyi Dostoyevski'den hissederim. Bir türlü söze dökemediğimi Victor Terras'ın yorumundan aktarıyorum:
"Dostoyevski romanları, duru, açık seçik, iyi yazılmış veya mükemmel olmaktan çok, yaşayan romanlar. Anlatıcının ve karakterlerin konuşmalarını bitmiş bir ürün gibi değil, yaşayan bir akış içinde gibi sunarlar."
Yazar, Dostoyevski'yle birlikte roman sanatında değişeni, günümüze kadar etkisini sürdüren değişimi Cinler'i irdelerken saptamış: "Hiciv ve parodinin çok hissedilir olması Ecinniler'i ('cin çarpmışlar' anlamına Ecinniler belki daha doğru, ama günümüzde Cinler adı yaygın, Sİ) Shakespeare'e, hatta Aristofanes'e daha da yaklaştırırken, Yunan tragedyasından uzaklaştırıyor."
Galiba, iyi ki uzaklaştırmış. O hiciv, o parodi, esip duran o tiyatro havası, hatta 'yapaylık' Dostoyevski romanına 'öncü' olmayı sağlamış, James Joyce buna "Dostoyevski'nin patlayıcı gücü" demiş. Victor Terras ise "Sahne yeni bir delilik dalgasına hazır" diyor.
Dostoyevski'yi Okumak, sıradanlaştıkça sıradanlaşan yayın dünyamızda, ender rastlanılacak bir kitap.
Selim İleri, Zaman, 9 Mayıs.