Ara

Bu ara masada neler var..?





-Pigme, Palahniuk
(yatakta gözlerim yarı kapanıkken, 2-3'er sayfa gidiyorum; yavaş gitsin... tatil çantasına yatay kondu. o ne zaman biteceğini biliyor. bu beyi hızlı tüketmemek lazım, ölüm pornosu'ndan yeterince ders aldık.)


-Almanca Dersi, Siegfried Lenz 
(başüstü okunacak, tatilde sabah denizinden sonra, vakitlice... planlı ve görev bilinciyle bitirilecek! hazır adolf eichmann'ı yeniden izlemişken, hannah arendt'in ruhuna üfleyip göndermişken, hızır gibi yetişti.)


-Baden Baden'de Yaz, Tsipkin
(iyi biyografi yazarına açken güzel iniyor mideye... monografi-biyografi ayrımı için de değerli. dostoyevski okudukça onun hep şişman biri olması gerektiğini düşünürdüm. zayıflığını kitaplarının kalınlığına ve sapkınlığına, hele hele muhafazakarlığına konduramazdım. bu saçmalamalarıma gereken cevabı tsipkin'den alıyorum. "sus, otur yerine" kitabı.)


-Cumhuriyet ve Antropoloji, Zafer Toprak
(makale makale gidiyorum, epey bir yol aldık, tek seferde okumaya kalkınca midem kaldırmıyor, tırtıklayarak bitirmek en iyisi. çok önemli bir iş.)


-Zanaatkâr, Sennett
(duygusal emek ve romantik marksizmde üretim üzerine düşünürken, yeniden okumam gerektiğini fark ettim. tekrar başlandı, nereye kadar giderse artık...)


-Tarih: Ne ve Neden?, Beverly Southgate 
(çok sağlam tarih deneme-derlemesi, bitmek üzere, ayakları yere basan post-modernizm için iyi bir giriş. son makale, tarihte yöntem eleştirileri için harika)


-Aşkın Beş Hali, Özlem Kumrular
(içeriğinden ziyade hanfendiye hayranlığımdan okuyorum. o ne yazsa bana kızıl görünüyor; yazdıkları da, kitabı kapattıktan sonra etrafımda gördüklerim de... saygı.)


-Politikanın Çağrısı, Fatmagül Berktay
(ernst bloch'a selam durarak başladığı için, kitabın literatüre esaslı ve sakin bir başkaldırı tartışması yürüteceğini sanmıştım. hele hele politikanın tanımından falan girince, dedim "tamamdır", bacaklar masa altında düşünme, sallanma moduna alınsın. meğer, henüz başlangıç düzeyinde bir davet mektubuymuş okura, konunun besmelesini belletme derdindeymiş. yine de öğretmiyor açıkçası, tartışıyor. ders kitaplarında çok da başarılmış bir uygulama değil, harika... en güzel yanı şu: hani bazı konularda hafiften derinleştikçe asıl çaptan koptuğunu sanırsın, kafan karıncalanmaya başlar, kafadaki muhtemel karışıklığın etkisiyle gömleğinin yakasını düzeltirken kendine çat diye en temel tanımları sormaya kısa soru-cevaplardan başlarsın ya, bu kitap da o işe yarıyor. abartmamak kaydıyla "gözenekaçar" niyetine kullanılabilir.)


-Vali, Güngör Aydın
(ilgimi çeken kısmı, valilik dönemini "nasıl" anılaştırdığı, geçmişi anı türü üzerinden nasıl kurguluyor? valiliği sırasında yaşadıkları benin için daha arka planda, şimdilik. o şehirlerde ne yaşadığı, bürokrasinin evrimine bakışından ziyade, bir bürokrat olarak "anı" türüne nasıl yaklaştığına bakıyorum. anıyı araçsallaştıran, "şunları yaşadım, haydi yazayım" nesirciliği mi, yoksa anı biçimine, iyi kötü bu iskelete dair bir tercihle mi kaleme alınmış, bunun peşindeyim...
devlet yönetiminde bulunma, yazı yazma sürecini nasıl belirliyor acaba? güngör aydın, anılarını birer rapor, resmi metin gibi mi yazıyor, yoksa anı türüne ilişkin özel bir eğilimle mi hareket ediyor? öyleyse nedir bu eğilim? bu yüzden, kitapta valilik dönemi sonrasında yazdığı kısa makaleleri ve bazı yerlerdeki konuşmalarının deşifrelerini okumadan geçtim.)




-"Gönül Dağında Bir Garip": Neşet Ertaş Kitabı, Söyleşi: Haşim Akman
(ellerine sağlık ama zor okuyabiliyorum. soruları akmıyor, Neşet Ertaş'ı yeterince konuşturamıyor, o konuşurken araya giren soru, konuyu derinleştiremiyor, söze çelme takmış gibi... sonundaki notasyon çok değerli, sırf onun için kütüphanede tutulabilir.) 



-Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum, Özdemir Asaf
Özdemir Asaf'ın seslendirdiği şiirleri, kitap ve dvd birlikte yayınlandı. "r"leri söyleyememesi şiirine başka bir güç katmış sanki. zevkle dinliyorum. yky'nin bu dizisinin hayranıyım.

Almanca Dersi

30 ülkede yayımlanan, yaklaşık 22 dile çevrilen ve 22 milyon baskıya ulaşan Almanca Dersi şimdi Ayşe Sarısayın'ın çevirisiyle Türkçede!

 




Bir ıslahevinde bulunan Siggi Jepsen, Almanca dersinde verilen "görev tutkusu" konulu kompozisyon ödevini yapmadığı için cezalandırılır. Ancak Siggi'nin gerekçesi, bu konuda anlatacak çok şeyinin olmasıdır: Kasabanın polisi olan babası, 1943'te nasyonal sosyalistler tarafından ressam Max Ludwig Nansen'i resim yapmaktan men etmek ve yasağa uyup uymadığını denetlemekle görevlendirilmiştir. Aldığı talimatları harfiyen ve hiç sorgulamadan yerine getirmekte tereddüt etmeyen polis, bu "görev"ini savaştan sonra bile sürdürmekte kararlıdır.

Çağdaş Alman edebiyatının klasikleşmiş isimlerinden biri olan Siegfried Lenz'in en önemli eseri sayılan ve tüm dünyada yoğun ilgi gören Almanca Dersi, Turner tablolarındaki sessiz fırtınaları andırıyor. "Yalnızca itaat etmeyi bilenler emir verebilir," diyor Lenz Almanca Dersi'nde. Ölçüsüz bir şevkle itaat edenleri ele alırken, insanın görev duygusunun takıntı halini aldığında ne kadar ürpertici sonuçları olacağını da gözler önüne seriyor. Bu çarpıcı roman, şimdi Ayşe Sarısayın'ın bir o kadar etkileyici Türkçesiyle okurlarla buluşuyor.

darbe ve mülkiye

demirel, geçen gün, 27 mayıs darbeciliği ile mülkiye'yi ve kadrolarını özdeşleştirmişti. 

 gelin görün ki, "aynı" demirel, mart 1966'da, hür düşünce kulübü üyeleri abdülkadir aksu ve hasan celal güzel'in davetiyle mülkiye'deydi. hocalarla ve öğrencilerle buluşmuştu. bugün 27 mayıs ile mülkiye'yi özdeşleştiren demirel, bir siyasi tavır koyarak ya da güvenlik gerekçesiyle o dönemde fakülteye gelmeyeb
ilirdi. 
 
mart 1966
 

o gün tutup bugün atmakla memleketin demokrasisi ilerlemiyor. fakültenin farklı dönemlerinde darbecilerden daha çok darbe heveslisi, askersever, ikbali için arkadaşları hakkında asılsız dosya tutan, jurnalcilik yapan, "birgün bana da bakanlık teklifi gelir mi" ümidiyle koridorlarda lacivert takım elbisesiyle volta atan hocaları olduğu muhakkak... ne var ki, darbe ve yüzleşme tartışması, "radikal" gazetesinin haberleştirdiği biçimiyle ve demirel gibi bir okul geleneğine toptan yüklenerek yapılamaz.
 
 
radikal'in haberi:
 
 
mülkiyeliler birliği'nin yanıtı:

Arayış

Nahit Duru, "Arayış", İmge, 2012.

Ecevit'in çalışma anlayışını, kişiliğini, etrafındaki insanlara yaklaşımını, 12 eylül sonrasındaki duruşunu "arayış" dergisinin tarihini okumadan değerlendirirsek, bazı şeyler eksik kalıyor. kitabı ilgiyle okudum.

arka kapaktan

"Seni bir kez daha uyarıyorum, dergiyi bir an önce kapat... Yarın olacaklardan ben değil, sen sorumlu olacaksın... Dikkatli ol!.. Mert ve cesur bir çocuğa benziyorsun."

Bu sözler, Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun'a ait. Karşısında oturan kişi, gazeteci-yazar Nahit Duru. 12 Eylül dönemi... Ülkenin her yerinde sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı var. Bülent Ecevit, darbenin karanlığına bir mum ışığı yakmak için bir avuç yürekli, özverili aydınla birlikte Arayış dergisini çıkarıyor. Nahit Duru da o derginin Yazı İşleri Müdürü.

Nahit Duru bu kitabında, 12 Eylül darbesinin henüz birinci yılında, çok zor koşullar altında verilen bir demokrasi ve basın özgürlüğü mücadelesini anlatıyor ve yakın tarihin pek bilinmeyen bir yönünü, Ecevit'in özel notlarıyla, Ertuğrul Özkök'ten Aydın Doğan'a, Murat Yetkin'den Oruç Aruoba'ya kadar, bugünden bakıldığında okura çok şaşırtıcı gelecek isimlerin çabalarına da yer vererek aydınlatıyor.


kitap yayınlanmadan önce yazarın bir makalesi:

http://www.yurtgazetesi.com.tr/arayis--gercegi-ve---ozkoku-yaniltan-hafizasi-makale,923.html

Seküler ve Dinsel

Metis Kitap, 2012, yazarın 7 makalesinin derlemesi.



Nilüfer Göle, seküler-dinsel ayrımını benlik, devlet ve kamusal alan açısından inceliyor ve günümüzde çatışma ve uzlaşmalarla, iç içe girişlerle, yeniden yorumlamalarla ikiliğin her iki teriminin de kayda değer biçimde dönüştüğünü ileri sürüyor. Yakın dönemde seküler modernliğin ve ona ait iktidar alanlarının ciddi bir sorgulamayla karşılaştığını, bu sorgulama ve karşılaşmanın en belirgin biçimde ortaya çıktığı yerin Avrupa olduğunu, İslam'ın Avrupa'daki varlığının hem Avrupa'nın hem de Müslümanların kendi benlik temsillerini dönüştürdüğünü, Avrupa Birliği'nin siyasal ve kültürel geleceği açısından bir tür turnusol kâğıdı işlevi gördüğünü dile getiriyor.


Göle'nin farklı zamanlarda yazılmış yedi makalesini bir araya getiren bu kitabı, seküler modernliğin günümüzdeki güç kaybının nedenlerini ve aynı zamanda bunun sosyal ve beşeri bilimlerdeki yansımalarını anlamak için okunmalı.

özet değerlendirme için;