Kitap Önerisi:
ENGİN, Sevinç (ed.) (2007), İdare Etmek mi, Yönetmek mi?, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 365 s.
Var Olanı Doğru Yapmak mı,
Doğru Olanı Yapmak mı?
“Hepimiz bir şekilde yönetiliyoruz” cümlesi günlük sohbetlerimizde rahatça dilimizden dökülebiliyor, yönetimlerle ilgili her türlü şikâyetimizin ve “ben olsaydım…”larla başlayan beylik sözlerimizin başına yerleşebiliyor. “İdare Etmek mi, Yönetmek mi?” adlı derleme ise, pervasızca kullandığımız “yönetmek, idare etmek, lider olmak, vizyonu belirlemek, yön vermek, çığır açmak, ufku göstermek, geleneğe saplanıp kalmak” vb. kavramları daha fazla irdeleyerek kullanabilmenin olanaklarını sorgulayan değerli bir çalışma. Kitap, idare edilen ‘şey’lerin ve öznelerin geleneksel, katı, donuk bir kurallar manzumesine bağlı olarak mı, yoksa sürekli yeni şartlara uyum sağlayan bir düzeneğe göre liderlerin etrafında mı örgütleneceği sorularını temele oturtarak küreselleşme çağında ‘devlet- sivil toplum- özel sektör- medya’ bağlantılarını masaya yatırıyor. Farklı alanlarda faaliyet gösteren bürokratlar, emekli askerler, siyasiler, sivil toplum liderleri, iş dünyasının etkin isimleri, akademisyenler, medya yöneticileri, yeni çağda bilgi ekonomisinin yönetim anlayışına getirdiği yenilikleri kendi pencerelerinden tartışma şansı buluyorlar.
İdarenin geleneksel, önceden saptanmış ve pozisyona, kişiye göre değişmeyen katı yapısını çığır atlatabilecek bir yönelim olarak görmeyen, teknolojiyle gereken uyumu sağlayamaması nedeniyle bilgi ekonomisine geçişini erteleyen bir fikri eleştiriye tabi tutan kitaptaki genel eğilim, özellikle özel sektör kaynaklı lider algısının risk alabilen ve sorumlulukları grup üyelerine paylaştırabilen bir demokratik liderlikle çözülebileceğini savunuyor. Farklı fikirde olmaları doğal karşılanabilecek yazarların geneline sinen hava, ‘kamu yönetimi’ olgusunun katı merkeziyetçi yapısından kurtulabilmesinin yolunun özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını da sürece dâhil eden, bunun yanı sıra yerelle yetkilerini paylaşan- kimi yerlerde devreden- bir pozisyona bürünmesidir. Yine bu görüşü izlersek, yetki paylaşımı sürecinin devlet koridorlarından taşarak özel sektöre ve sivil topluma yayılması, bu paylaşımın da teknolojinin kullanılması yoluyla desteklenmesi alışılmış ve ‘var olanı doğru yapma’yı ifade eden ‘idare’den çıkışı, ‘doğru olanı yapma’yı ifade eden ‘yönetmek, liderlik etmek’ kavramına doğru geçişi hızlandırabilecektir.
“Değişimi kendine uydurmak, onu belirlemek” ile kendisinden çok daha önce yaşanmış büyük bir değişime “ayak uydurmak” zorunda kalanın sıkıntısı, bilgi çağında değişime direnmekle değişmeyi kabullenmek arasındaki ayrıma cevap vermekle eşdeğerdir. Soruya cevap verecek ve karar aşamasına gelecek topluluk üyeleri, liderin etkin ve yetkin tavrına göre değişime karşı konumlanırlar. Liderin[*] emir vermekten ziyade ekibini dinleyen, iletişime yatkın, sezgi sahibi, problem çözen, kararlı yapıdaki tavrı, geminin rotasını belirliyor. Var olan kurallar demetinden hareket eden ve alışılmışı tekrar eden (transactional- geçişimsel) idare anlayışını tersine çevirmek ve onu atılım sağlayacak (transformational) bir noktaya getirmek, liderlerin vizyon genişliğine, kendilerini bilgi ekonomisiyle uyumlulaştırmalarına bağlanıyor.
Lider odaklı analizlerin bir adım ötesine geçen incelemelerde ise, Türkiye’nin idari yapısına yönelik çözümlemeler özellikle akademisyenlerin satırlarında anlam kazanıyor. Siyaset bilimi, yönetim bilimi ve toplumbilim disiplinlerinin yönetim üzerine düşüncelerini tartışan yazılar, liderlik vizyonuna ülke gereksinimlerini ve küresel hegemonyanın, neoliberalizmin işleyişini göz önünde tutarak cevap aramaya çalışıyorlar.
[*] Yayının editörü Sevinç Engin, yönetim kavramı üzerinden yürüttüğü tartışmada lead kökünü manage’tan ayırmayı öneriyor ve bu farklı ifadelerin yeni liderlik tartışmalarının merkezine oturduğunu belirtiyor.
ENGİN, Sevinç (ed.) (2007), İdare Etmek mi, Yönetmek mi?, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 365 s.
Var Olanı Doğru Yapmak mı,
Doğru Olanı Yapmak mı?
“Hepimiz bir şekilde yönetiliyoruz” cümlesi günlük sohbetlerimizde rahatça dilimizden dökülebiliyor, yönetimlerle ilgili her türlü şikâyetimizin ve “ben olsaydım…”larla başlayan beylik sözlerimizin başına yerleşebiliyor. “İdare Etmek mi, Yönetmek mi?” adlı derleme ise, pervasızca kullandığımız “yönetmek, idare etmek, lider olmak, vizyonu belirlemek, yön vermek, çığır açmak, ufku göstermek, geleneğe saplanıp kalmak” vb. kavramları daha fazla irdeleyerek kullanabilmenin olanaklarını sorgulayan değerli bir çalışma. Kitap, idare edilen ‘şey’lerin ve öznelerin geleneksel, katı, donuk bir kurallar manzumesine bağlı olarak mı, yoksa sürekli yeni şartlara uyum sağlayan bir düzeneğe göre liderlerin etrafında mı örgütleneceği sorularını temele oturtarak küreselleşme çağında ‘devlet- sivil toplum- özel sektör- medya’ bağlantılarını masaya yatırıyor. Farklı alanlarda faaliyet gösteren bürokratlar, emekli askerler, siyasiler, sivil toplum liderleri, iş dünyasının etkin isimleri, akademisyenler, medya yöneticileri, yeni çağda bilgi ekonomisinin yönetim anlayışına getirdiği yenilikleri kendi pencerelerinden tartışma şansı buluyorlar.
İdarenin geleneksel, önceden saptanmış ve pozisyona, kişiye göre değişmeyen katı yapısını çığır atlatabilecek bir yönelim olarak görmeyen, teknolojiyle gereken uyumu sağlayamaması nedeniyle bilgi ekonomisine geçişini erteleyen bir fikri eleştiriye tabi tutan kitaptaki genel eğilim, özellikle özel sektör kaynaklı lider algısının risk alabilen ve sorumlulukları grup üyelerine paylaştırabilen bir demokratik liderlikle çözülebileceğini savunuyor. Farklı fikirde olmaları doğal karşılanabilecek yazarların geneline sinen hava, ‘kamu yönetimi’ olgusunun katı merkeziyetçi yapısından kurtulabilmesinin yolunun özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını da sürece dâhil eden, bunun yanı sıra yerelle yetkilerini paylaşan- kimi yerlerde devreden- bir pozisyona bürünmesidir. Yine bu görüşü izlersek, yetki paylaşımı sürecinin devlet koridorlarından taşarak özel sektöre ve sivil topluma yayılması, bu paylaşımın da teknolojinin kullanılması yoluyla desteklenmesi alışılmış ve ‘var olanı doğru yapma’yı ifade eden ‘idare’den çıkışı, ‘doğru olanı yapma’yı ifade eden ‘yönetmek, liderlik etmek’ kavramına doğru geçişi hızlandırabilecektir.
“Değişimi kendine uydurmak, onu belirlemek” ile kendisinden çok daha önce yaşanmış büyük bir değişime “ayak uydurmak” zorunda kalanın sıkıntısı, bilgi çağında değişime direnmekle değişmeyi kabullenmek arasındaki ayrıma cevap vermekle eşdeğerdir. Soruya cevap verecek ve karar aşamasına gelecek topluluk üyeleri, liderin etkin ve yetkin tavrına göre değişime karşı konumlanırlar. Liderin[*] emir vermekten ziyade ekibini dinleyen, iletişime yatkın, sezgi sahibi, problem çözen, kararlı yapıdaki tavrı, geminin rotasını belirliyor. Var olan kurallar demetinden hareket eden ve alışılmışı tekrar eden (transactional- geçişimsel) idare anlayışını tersine çevirmek ve onu atılım sağlayacak (transformational) bir noktaya getirmek, liderlerin vizyon genişliğine, kendilerini bilgi ekonomisiyle uyumlulaştırmalarına bağlanıyor.
Lider odaklı analizlerin bir adım ötesine geçen incelemelerde ise, Türkiye’nin idari yapısına yönelik çözümlemeler özellikle akademisyenlerin satırlarında anlam kazanıyor. Siyaset bilimi, yönetim bilimi ve toplumbilim disiplinlerinin yönetim üzerine düşüncelerini tartışan yazılar, liderlik vizyonuna ülke gereksinimlerini ve küresel hegemonyanın, neoliberalizmin işleyişini göz önünde tutarak cevap aramaya çalışıyorlar.
[*] Yayının editörü Sevinç Engin, yönetim kavramı üzerinden yürüttüğü tartışmada lead kökünü manage’tan ayırmayı öneriyor ve bu farklı ifadelerin yeni liderlik tartışmalarının merkezine oturduğunu belirtiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder