Ara

Buruk Bir Gün


Sadun Hoca gitti. Gitmek... Bu kelimeyi sevmiyorum, özellikle son aylardır.
Bir bir kayıyor çevremdekiler. ..
Huzursuzluğum katlanıyor...
Ya öteki tarafa, ya da etrafa gidiyorlar.. .
Hangi yöne, hangi boyuta olduğu önemli mi!
Sorun, gitme denen illetin içime demir kokusu salmasında.
Kan gibi; dilinin tadını değiştiren,
daha önce tattıklarından farklı olduğunu çağrıştıran,
tükürme hissi veren o şey...

Son kitabını dün yayıma hazırlayıp noktayı koymuştum,
ama ertesi gün daha büyük bir noktanın başka bir 'güç(?)' tarafından konacağını bilmeden...
Ödül törenine katılamadığı gün, belki de herkes o beklenen sonu içinden geçirmiş ama tebessümlü dudaklardaki nezaket, dili kilitlemişti.
'Geçmiş olsunlar'ın yerini sadece üç hafta sonra 'Başın sağolsunlar' alacakmış, nereden bilebilirdik ki?...

kitaplarından süzdüğüm bir cümle var:
"Hayatta aslolan yoldur, molalar yola dahildir."

Siyaset ve bilim, üzerinde bilindik lafların söylendiği ve varolanı tanımlamanın ötesine geçilemediği ölçüde anlamlı mıdır? Anlamak, çözmeye yetiyor mu?
Çoğu kişinin koskoca hocadan daha süslü sözcükler beklemesine karşın Sadun Hoca, siyasetin çözüm üreten yanını bilimin suskunluğuna tercih eden,
fakat bilimselliği siyasetin avucuna bırakmayan bir duruş sergileyebilmişti.
Önemli bir ayar!

Bilime toplumsal bir işlev yüklemek, beraberinde anlaşılabilen bir dili, kendi içine saplanıp kalmayan bir ekonomi anlayışını gerektiriyordu.
Sadun Aren bu yüzden bir duruştu...

Taziye evinde bir bayanın, hocanın eşi Munise Hanım'a söyledikleri kulaklarımda:
"Kadınlar Sadun Bey'i severdi, bak Munise Hanım, gidişi bile onların gününde oldu..."

Munise Hanım:
"Öyle... Öyle... Sadun da kadınları...
ama biraz daha sabretseydi 19 Mart'ta doğumgününü kutlayacaktık..."

Evet hocam,
on bir gün sonra doğumgününü kutlamak üzere,
iyi ki var(d)sın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder