Ara

Unutkanlığın Savunusu

Gidenlerden bir adama;
Kıvanç’a nice mutlu yaşlara...
Berlin, 13 Mart



‘Gitme’nin anlamı son aylarda iyiden iyiye değişti. Gitmenin gerçekten ne olduğunu, ‘ölüm’ü duyumsadığım gün anladığımı sanmıştım ancak yanılmışım. Gitmek, sözlüğümde karşılık buldu artık. Sabahları beni dişetimden yakalayan demir kokusu, ağzımda; git gidebilirsen, her gidenin ardından en fazla gözbebeklerine çarpıp geri dönme cesaretini kendinde bulan kirpiklerinle…

Kolay olmadığını ‘bilme’nin gerçekliğini ‘öğren’ince, ayaklarının beynine, beyninin de belleğine direnmesi… Ne fayda, meşhur şartlar, mecburiyetler söylemi! Gel de çık sana şekil veren, seni sana yalvartan düsturlardan! Unutkanlıkları nı hatırlamakla ama somutu değil, algılayamadıkları nı unutuşlarınla umursamazlık taslamak! Ne büyük direniş!? Hatırlıyor olmanın o oburca bellek kemirmesi, hiçbir şeyin tarihleşememesi: taze ve her kurguda aslından biraz daha uzaklaşan, “hatırlama” yalanıyla uzaklığı yanına çekiştiren ikili dil… Gitmek, yüzümdeki tokadın ayaklanışı, bir tür son selamlama hali; geçmişi ve geleceği aynı anda, yeniden yazmanın çıtırtısı… Her unutuşumun, hatırla(t)maları n sivri ucu: gitmek! Benden çıkmayan ama bana vurulan edilgen çatılı savunma…
Gitmek; her kaçışın şartlara bağlanması, ertelemelerin önündeki siyah gözlük…

Madem yön veren bir ikilikten konuşuyorum, peki tersini sormaya da mecbur muyum?... Gidememek; kaygıların bu kez gelecekle değil, geçmişle boğuşması. Hafif bir yarıncı umut esiyor sırtıma doğru, geçmişse yüzümü yıkayarak yakıyor; karda cildini toprağa naifçe uzatan yüzümün hali gibi. Yüzüm soğuktan yanıyor ama aklım üşüyor…

Somurtkanlığımın falı geçmişim, dalgın aklım; esintiyi burnumla, boğazımla tutmama nedenim. İleriye dönük ne varsa hepsi sanki geçmişine diyetini ödemeden gidemiyor. Anıları itelememek, şartların beni yönetmesini sağlıyor ama neden de oluyor.

Kusma öncesi son dağı görmek üzereyim, ne tuhaf(!) bu da çocukluktan kalma bir mide bulantısı belirtisi. O zaman da dağ görünce hemen arka koltuğa kıvrılır, yüzleşemezdim belki de kahverengiyle…

Şimdi?… Bir diyet daha kahverengiye, kahverengiliğ e… En çok giydiğim renk… Ya en sevdiğim? Seçme şansımın olmadığını söylemenin gönüllü hapisliği, karamsarlık ihtiyacıma ilaç oluyor.

Tıpkı bu gidişlerin arkasından bakakalmanın beni içten içe hüzünlere doyurması gibi…

Kül Öykü Gazetesi, Haziran 2008

1 yorum:

  1. kardesim..." gelislerimizin" nesesi "gidislerimizin" huznunu yenecek. cok ozledim seni.

    YanıtlaSil