Ara

Anayasa paketinde yargı bağımsızlığı

Anayasa paketi Anayasa Komisyonu’ndan geçti. Şimdi Meclis Genel Kurulu’nda. Paket bu haliyle kabul edilip yürürlüğe girerse, yargı bağımsızlığı açısından ortaya çıkacak durum şöyle:

Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluşacak. 3 üye TBMM tarafından salt çoğunlukla seçilecek. 14 üye Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Bunlardan dördü Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakılmış. Cumhurbaşkanı’nın atayacağı 4 üye, YÖK’ün göstereceği adaylar arasından atayacağı 3 üyeyle Meclis’in seçeceği 3 üyenin iktidar partisinin görüşlerini paylaşan üyeler olacağı açık. Böylelikle, 17 üyeden en az 10’unun iktidar partisine yakın üyeler olması güvence altına alınmış.

HSYK yargı bağımsızlığının anahtarı. Siyasal iktidar burada da dizginleri sıkıca elinde tutmak istiyor. Bunu şöyle gerçekleştiriyor: Adalet Bakanı ve müsteşarın üyelikleri ile Bakan’ın başkanlığı sürüyor. Oysa Avrupa Yargıçlar Konseyi de Venedik Komisyonu da raporlarında Bakan’ın HSYK’ya Başkanlık etmemesini öngörüyorlar. AB Komisyonu uzmanları, Anayasa’nın 159. maddesinin değiştirilerek Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK üyeliğinden çıkarılmasını tavsiye ediyor. Avrupa’daki uygulama da Yargıçlar Konseylerine bakanların başkanlık etmemesi yönünde. Buna istisna oluşturan Fransa da şimdi yasasını değiştirip bakan yerine bir yargıcı başkan yapıyor.
Hem bakan, hem de müsteşarın HSYK üyesi olması ise hiçbir Avrupa ülkesinde görülmeyen bir uygulama.

Adalet Bakanı’nın HSYK Başkanı olması ona şu yetkileri veriyor: Anayasa paketinde anayasaya “kurulun yönetimi ve temsili kurul başkanına aittir” yolunda yeni bir hüküm eklenmiş. Başka bir deyişle, yargıçlardan sorumlu olan HSYK’nın yönetimi yargıçların elinde değil, yürütmenin elinde.

Müfettişlerin yargıç ve savcılar hakkında soruşturma yapması Adalet Bakanı’nın oluruna bağlı. Bakan’ın istemediği yargıç ve savcılar hakkında HSYK soruşturma açamayacak.

HSYK’ya bağlı bir sekretarya kurulacak. Ancak Genel Sekreter, Bakan tarafından atanacak. Böylelikle Adalet Bakanı HSYK’nın iç mutfağını da denetim altında tutacak. Kararnamelerin hazırlanması, toplantı gündeminin saptanması gibi konular Bakan’ın denetiminde olacak. Zaten Adalet Bakanlığı sekretaryanın çalışmasını düzenleyecek ayrı bir yasa çıkaracak.

Bunun dışında, Adalet Bakanı’nın HSYK’yı toplantıya çağırma yetkisi sürecek. Toplantı için üye tam sayısı gerektiğinden, yedeği olmayan müsteşarın toplantıya katılmayarak ya da toplantıdan çıkarak HSYK’yı bloke etme olanağı var.
Bütün bunların, Adalet Bakanı’nın HSYK ile Meclis arasında bağlantı kurma gerekçesiyle açıklanması hiç inandırıcı olmuyor. Amaç buysa, Adalet Bakanı başkan olmadan da, oy hakkı bulunmaksızın toplantılara katılarak bu bağlantıyı kurabilir.

Bu iki resme bakıp, anayasa değişikliği paketiyle yargı bağımsızlığına bir darbe indirileceği, yargı üzerinde yürütmenin etkisinin artacağını görmeme olanağı var mı?
Anayasa paketinde yargıya ilişkin değişiklikleri haklı göstermek için yargının tarafsız olmadığı, ideolojik davrandığı ileri sürülmekte.

Ama bunlar doğru olsa bile, sorunun çözümü siyasal iktidara bağımlı bir yargı yaratmak mı? Şu mu denilmekte: “İdeolojik olarak AKP’ye karşı bir yargıdansa, AKP’ye bağımlı bir yargı olması yeğlenir.” Sanki AKP’ye bağımlı bir yargı ideolojik olmayacakmış gibi.

Oyunun adı demokrasi ise o zaman neden yargının bağımlı bir hale getirilmesi karşısında sessiz kalıyoruz? Neden demokrasiden yana olan herkes önyargılarını bırakıp bağımsız bir yargı için ortak bir çaba göstermiyor? Bağımsız bir yargı istiyorsak, anayasa paketine ilişkin en azından şu soruları sormamız gerekmez mi?

* Neden Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğu Meclis tarafından üçte iki çoğunlukla seçilmiyor da, Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor?

* Neden Adalet Bakanı HSYK Başkanlığı’ndan çekilmiyor, üstelik yetkileri genişletiliyor?

* Neden yargıç ve savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasını öngören Anayasa’nın 140. maddesi değiştirilmiyor?

Anayasa paketi değerlendirilirken, yargının bağımsızlığı sorununun sadece yargının değil, Türk demokrasisinin bir sorunu olduğunun göz önünde tutulması gerekir

Rıza Türmen, Milliyet, 19 Nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder