Ara

Bağımlı yargıyla demokratikleşmek

Anayasa değişikliği paketiyle Türkiye, bağımlı bir yargı yaratarak demokratikleşmek gibi garip bir sürece girdi. Oysa bağımsız bir yargı yaratarak demokratikleşmek, demokrasi açısından daha doğru bir yol olurdu. Siyasal iktidar bu yolu seçmiş olsaydı, anayasa paketindeki yargıya ilişkin maddeleri şu şekilde değiştirmek gerekirdi:

Anayasa Mahkemesi: Son tasarıda Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluşuyor. Üç üye TBMM tarafından seçilecek. Meclis’in Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi doğru bir yaklaşım. Ancak secim için ilk turda üçte iki, ikinci turda salt çoğunluk aranacak. Üçte iki çoğunluk iktidarla muhalefeti tarafsız bir aday üzerinde uzlaşmaya zorluyor. Ama “üçte iki çoğunluk sağlanamazsa salt çoğunlukla seçilir” deyince, Meclis’te çoğunluğa sahip iktidar partisi bakımından uzlaşma zorunluluğu kalkıyor. Amaç Anayasa Mahkemesi’ne bağımsız, tarafsız üyeler seçmek olsaydı, seçim üçte iki koşuluna bağlanırdı.

O zaman Cumhurbaşkanı’nın seçeceği 14 üyenin çoğunluğunun da Meclis’e kaydırılması daha demokratik olurdu. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın takdir yetkisine bırakılan dört üyenin, Meclis tarafından üçte iki çoğunlukla seçilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından önemli bir adım oluşturabilirdi. Simdi, tasarıda öngörülen sistemle, 17 üyeden 10’u iktidar partisinin tercih ettiği üyelerden olacak.

Avrupa ülkelerinde, anayasa mahkemelerinin seçiminde uzlaşı aranıyor. İtalya’da Temsilciler Meclisi ve Senato’nun birleşik oturumunda üçte iki çoğunlukla seçim yapılıyor.

Almanya’da, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısı Senato, yarısı Temsilciler Meclisi tarafından seçiliyor. Her iki secimde de üçte iki çoğunluk aranıyor.
Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna gibi birçok ülkede, anayasa mahkemesi üyelerini atama yetkisi, Cumhurbaşkanı, parlamento ve Yüksek Yargıçlar Kurulu arasında paylaşılmış. Finlandiya’da, Anayasa Mahkemesi’nin gösterdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanı seçiyor. Danimarka’da ise Devlet Başkanı atıyor, ancak Anayasa Mahkemesi veto yetkisine sahip.

HSYK: HSYK’nın bağımsız ve tarafsız bir kurul olması isteniyorsa, önce Adalet Bakanı ve müsteşarının üyeliğine son vermek gerek. Avrupa’da hem bakan, hem de müsteşarının HSYK üyesi olduğu başka bir örnek yok.

Değişiklik paketinde, Adalet Bakanı’nın dairelerin çalışmalarına katılmaması uygulamada fazla bir önem taşımıyor. Önemli olan bakanın HSYK başkanı olarak sahip olduğu yetkiler. Bu yetkiler azalmıyor, çoğalıyor. Örneğin, tasarıda Adalet Bakanı’nın HSYK’nın yönetimi ve temsilinden sorumlu olduğu belirtiliyor. Mevcut Anayasa’da böyle bir madde yok. Adalet müfettişleri HSYK’ya bağlanıyor ama bakanın onayı olmadan soruşturma yapamayacaklar. HSYK’nın sekretaryası olacak ama basındaki Genel Sekreter Adalet Bakanı tarafından atanacak.

Adalet Bakanı’nın HSYK üzerindeki baskı araçları deneyimlerle belli. Toplantı yeter sayısı üye tam sayısı olduğundan, yedeği olmayan müsteşar toplantıya girmeyince toplantı yapılamıyor. Gündem Adalet Bakanlığı’nca düzenlendiğinden, bir konu gündeme konulmazsa görüşülemiyor. Düzeltilmesi gereken bunlar. Bunlar için anayasa değişikliği gerekmiyor.

Tasarıda önerilen HSYK’nın oluşumuna baktığımızda, yargının geniş temsili ilke olarak olumlu bir gelişme. Ancak yüksek yargının temsiline neredeyse son verilecek.(21 üyeden 4’ü). Yargıç olmayan 4 üye Cumhurbaşkanı’nca atanacak, 10 üye de yargıç ve savcılarca seçilecek. Başka bir deyişle hukuksal deneyim ve liyakate yer verilmiyor.
Avrupa standartlarını referans gösterirken dikkatli olmak gerekir. Avrupa’da HSYK’ların oluşumu konusunda ortak bir standart yok. Ancak Adalet Bakanı’nın başkan olmaması genel bir uygulama. Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı raporda seçtiği devletlerde bile, Fransa dışında, Adalet Bakanı kurula başkanlık yapmıyor. Bakan’ın başkanlığı 1982 Anayasası’nın bir armağanı. Yargıyı denetlemek için öngörülmüş. Avrupa Yargıçlar Konseyi raporunda da, başkanın siyasal partilerden olmaması ve HSYK tarafından, yargıç üyeler arasından seçilmesi isteniyor.

Çabalarımızı gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargı yaratmaya mı yönelteceğiz? Yoksa siyasal çıkarlarımız her şeyin üstünde mi? AKP’nin anayasa değişiklik paketi keşke birinci soruya olumlu, ikinci soruya olumsuz yanıt verebilseydi.


Rıza Türmen, Milliyet, 12 Nisan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder