Ara
"Okay... okay!..
can.dundar, Milliyet, 21. 08. 2004.
AP Türkiye raporu (Eurlings)
----AP Türkiye raporunun gayrı resmi tercümesi:
Demokrasi ve Hukuk Devleti ilkeleri1. Özellikle ifade özgürlüĝü, dini ve azınlık hakları, sivil toplum – asker ilişkileri, bölgede cezaî koĝuşturma, kadın hakları, sendikal haklar, kültürel haklar ve yargının baĝımsızlıĝı alanlarında eksiklilerin devam etmesi ve ilerlemenin yetersiz olması ile gözlemlenen reform sürecinin yavaşlaması üzüntüyle karşılanmakta.2. Hükümetin inisiyatifi ile, Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne sunulan 9uncu reform paketi ile kanun deĝişikliĝi sürecinin yeniden başlatılması memnuniyetle karşılanmakta. Anılan paket, kamu denetçileri kanunu, askerî harcamaların denetlenebileceĝi Sayıştay Kanunu, Vakıflar Kanunu ve yargının daha iyi işleyebilmesini saĝlayacak önlemler de içermekte. Önlemler arasında, idarî usul kanunu, yolsuzlukla mücadelede önlemler, azınlık okullarının daha iyi işleyebilmesi ve siyasal partilerin finansmanı konusunda şeffaflıĝı güçlendirme gibi konular yer almakta;3. Dokuzuncu reform paketinin reform sürecine gerçek anlamda ivme kazandırabilmesi için, özellikle mütakiben sıralanan hususları da dikkate alarak, TBMM´nin gündemde olan yasama reform paketini deĝiştirerek nihayetinde kabul etmesi beklenmekte:– yargının işleyişi ve baĝımsızlıĝı uygun önlemler alınarak güçlendirilmelidir. Alınacak bu önlemler, kamu denetçileri kanunu, idari usul kanunu ve idare hukuku usul kanununa da etki yapmalıdır;– vakıflar kanunu ile Müslüman olmayan dini azınlıkların tüzel kişilik, din adamı yetiştirme, çalışma müsaadeleri, okullar ve iç idare alanında mevcut bütün sınırlandırmalarının giderilmesi ve el konulan mülkler hususunun uygun bir şekilde çözülmesi gerekmektedir;– siyasal partilerin finansmanı kanunu ile şeffaflık gerçek anlamda iyileştirilecektir ve yolsuzluĝun sona erdirilmesi saĝlanacaktır;– askeri mahkemelerin sivil kişilere karşı henüz geriye kalmış bütün yetkileri etkin bir biçimde kaldırılmalıdır;– Avrupa Konseyi´nin ulusal azınlıkları koruma amaçlı çerçeve sözleşmesi, yerel ve azınlık dilleri hakkında Avrupa Antlaşması ile Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü gibi uluslararası sözleşmeler imza altına alınarak, onaylanmalıdır;4. yeni Terörle Mücadele Kanunu´nun temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına engellemelerin kaldırılması ve güvenlik gereksinimleri ile insan haklarının teminat altına alınması ile ilgili uygulamaların dengelenmesi istenmekte (örnek olarak, sanıĝın ancak yargı infaz memuru huzurunda avukatı ile görüşebilmesi sunulur);5. Türkiye´nin, devlet memurları, askeriye mensupları veya güvenlik görevlileri için istisnaî düzenlemeler bulundurmaksızın, bütün Türk vatandaşlarının mahkeme soruşturmaları, yargılama ve mahkumiyet aşamaları da dahil olmak üzere, bütün yargı süresi boyunca kanun önünde eşit muamele görmelerini teminat altına almasını ister6. Türkiye´nin, 216., 277., 285., 288., 301., 305. ve 318. gibi, hakim ve savcılar tarafından keyfi yorumlamaya uygun olan ve ifade özgürlüĝü ile basın özgürlüĝü´ne engel olan kararlara yol açan ve bu suretle insan hak ve özgürlükleri´nin dikkate alınmaması tehlikesini içeren ve demokrasi sürecine olumsuz etki yapan maddelerin kısa vadede Ceza Kanunu´ndan kaldırılmasını veya deĝiştirilmesini ister7. 2002 yılından itibaren Türk hükümeti tarafından işkenceye karşı „sıfır tolerans“ politikası baĝlantılı çabaları sonucunda yasal düzenlemelerde saĝlanan iyileşmeyi takdir eder; bu suretle, Avrupa Parlamentosu´nun tavsiyeleri yerine getirilmiştir; özellikle Güneydoĝu´da yargı infaz memurları tarafından uygulanan işkence ve şiddet vakalarında kayıtların artışı ve bu memurların sıkça cezasız kalmalarından da belirgin olduĝu gibi, uygulamada daha etkin önlemlerin gerekliliĝini vurgular; bölgede halen AB-standartlarının altında olan yargı infazı konusundaki nitelik hakkında endişelidir; 8. 2002 yılından itibaren Türk hükümeti tarafından yolsuzlukla mücadeleye karşı ve hapishane koşulları ile avukata ulaşma olanaklarını düzeltme yolundaki çabaları sonucunda yasal düzenlemelerde saĝlanan iyileşmeyi takdir eder; Türk makamlarından bölgede, yolsuzlukla mücadeleyi istikrarlı sürdürmesini ister;9. yeni Ceza Kanunu´nun yürürlüĝe girmesiyle birlikte kadın hakları konusunda bir takım ilerlemelerin gerçekleştiĝini tespit eder; ancak, kadın haklarının dikkate alınmamasının Türkiye´de halen endişe verici boyutta devam ettiĝini vurgular; kadınlara karşı dışlayıcı uygulamaların ve kadınlara yönelik şiddetin giderilmesi için ve maĝdur kadınlara yönelik daha fazla barınma evleri temin etme için ek çabaların gerekliliĝinin altını çizer; kadınların eĝitim alma haklarını eksiksiz bir şekilde ifâ edebilmeleri için Türkiye´nin çabalarını arttırmasını ister;10. bir kitapçıya Türk güvenlik güçlerince bombalı saldırının düzenlendiĝi iddia edilen ve nihayetinde meclis tarafından incelenen savcı Ferhat Sarıkaya´nın görevden alınması ile devam eden Şemdinli olayı ile ilgili oldukça derin endişeler taşıdıĝını ifade eder; Türk toplumu içersinde ordu´nun halen –hatta muhtemelen yeniden güçlenen - önemli bir rol oynadıĝı konusunda hayli endişeli olduklarının altını çizer; kamuoyunda güvenin saĝlanması ve yargının inandırıcılıĝının saĝlanması açısından objektif ve tarafsız koĝuşturulmaların yürütülmesinin önemli önkoşul teşkil ettiklerini vurgular;11. Ağırlıklı olarak, Kürt partilerini dahil ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyasi güçlerin daha geniş temsilini sağlayacak şekilde, seçim sisteminin %10’luk eşiği indirmek suretiyle reforma tabi tutulması çağrısını yineler;12. ileriye yönelik olarak ve AB üyeliĝi için gerekli tüm köklü deĝişikliklerin açık bir ifadeyle yansıtılarak hazırlanacak yeni ve modern bir Anayasa´nın aynı zamanda Türk Devleti´nin modernizasyonunun temelini oluşturabileceĝini kaydeder; 13. Türkiye´den en yüksek yargı organında görevli bir hakimin öldürülmesini şiddetle kınar; açık ve net tehditlere maruz kalan bu tür yargıçların polis tarafından yeterli ölçüde korunmamalarını endişeyle karşılar; Türk hükümetinden bu hususta gerekli önlemleri almasını ister;İnsan hakları ve azınlıkların korunması14. geçen yıllarda temek hak ve özgürlükler baĝlamında ancak sınırlı bir ilerlemenin kaydedilmesi üzüntüyle karşılanır; insan hakları ve özgürlüklerin ihlalleri ile bu hak ve özgürlüklerin kullanılmasına bulunan engellemeler deĝerlendirilir;15. Türkiye´ye, mevcut insan hakları denetleme hizmet birimlerini yeniden düzenleme ve bu esnada görevleri baĝımsız denetleme hizmet birimlerine devretme tavsiyesini hatırlatır; oluşturulacak baĝımsız denetleme hizmet birimlerinin Türkiye´nin bütün bölgelerinde etkin bir biçimde çalışmalarını yürütebilmeleri için kendilerine yeterli kaynak ayrılmalıdır ve baĝımsız sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak gerektiğinde her yerde polis gözaltı merkezlerini denetleme yetkisi verilmelidir; insan haklarını güçlendiren ve dayatılmasını saĝlayan kurumların kapasitelerini geliştirme ve güçlendirmenin acilen gerekli olduĝunun altını çizer;16. Parlamento´nun son raporundan bu yana din özgürlükleri baĝlamında ilerlemenin gerçekleşmediĝi üzüntüyle karşılanır; vatandaşların seçtikleri veya ait oldukları din veya mezhebin gereklerini yerine getirme özgürlüĝünun, dini inançlarının gereklerini yerine getirme konusunda kendilerine eşit yasal haklar ve idarî olanakların tanınması, cemaatlerini organize etme, dini toplulukların mülkiyet edinme ve idare etme ve din adamlarını yetiştirme özgürlüklerini de içermesi gerektiĝini vurgular;17. Türk makamlarına yönelik önceki kararlarında da ifade edilen, din özgürlüĝü konusunda üstlenilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi yolundaki talebini yineler ve dini azınlıkların önünde özellikle yasal statü, din adamı yetiştirme ve mülkiyet hakları baĝlamında mevcut engellemelerin giderilmesi için somut önlemlerin uygulamaya konulmasını talep eder (Ekümenik Patriklik son dönemde otuz civarında istimlakla karşı karşıya gelmiştir); Türk makamları tarafından dini topluluklara ait mülklere el konma ve satışın icrasına derhal son verilmesini talep eder; Heybeliada Rum-Ortodoks Ruhban Okulu´nun derhal yeniden açılmasını ve Ekümenik Patriklik kilise ünvanının alenen kullanılabilmesini talep eder; cem evlerinin dinî merkez olarak tanınması da dahil olmak üzere, her türlü din dersinin isteĝe baĝlı verilmesi ve sadece sünni inancı kapsamaması suretiyle Alevilerin korunmasını ve tanınmasını talep eder; Türkiye´de bütün Hıristiyan azınlık ve toplulukların temel haklarının korunmasını talep eder (İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları gibi); 18. bütün dini toplulukların temel haklarının eksiksiz olarak temin edilmesi konusunda Türkiye´nin yükümlülüĝü vurgulanır; yaz tatilinden önce meclisten çıkarılmak istenen Vakıflar Kanunu´nun deĝişikliĝe tabi tutulacak taslaĝının Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu´nun önerileri ile uyumlu olarak, hem Avrupa standartlarına uygun ve aynı zamanda çok dinli Türk toplumunun beklentilerini karşılaması zorunluluĝunu talep eder;19. Türk makamlarını yeniden, sendikal haklara ilişkin İLO standartlarını uygulamaya koymaya ve çocukların çalıştırılmasını yasaklayan müteakip yasal düzenlemeler oluşturmaya çaĝırır;20. süre ve diĝer engellerin de kaldırılması ön koşulu, Kürt kökenli Türk vatandaşların kültürel haklarını özgürce kullanabilmeleri bakımından Kürtçe yayın yapma olanaĝının açılmasını önemli bir adım olarak görülebileceĝinden olumlu karşılar;Türkiye - Güneydoĝu21. PKK tarafından şiddetin yeniden tırmandırılmasını ısrarla kınar; Türkiye´nin deĝişik bölgelerinde Türk vatandaşlarına yönelik şiddet eylemlerinin asla bir mazeretinin olamayacaĝını vurgular; Türkiye´yi teröre karşı verdiĝi mücadelede dayanışması konusunda temin eder;22. buradan kaynaklanan Türkiye´nin güneydoĝusunda, bölgedeki barış ve istikrar açısından ciddi tehlike teşkil eden, gerginlikler karşısında büyük endişeler taşır; tüm ilişkili tarafları şiddet veya şiddete tepki reaksiyonlarından uzak durmaya çaĝırır; fazlasıyla cürümün Türk Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girecek kadar terörizmin hukuksal kavramının esnetilmemesini ve bu suretle temel özgürlüklerin tehlikeye sokulmamasını önemli addeder;23. Türk makamlarından, şüphelilerin yakalanması ve tutuklanması ile ilgili Avrupa standartlarının uygulanmasını talep eder; Mart ayında Diyarbakır´da vuku bulan ve ölüm olaylarının da meydana geldiĝi çocuklara karşı şiddet olayları hakkında kaygılarını ifade eder; henüz 2005 yılının Temmuz ayında kabul edilen Çocuk Koruma Kanunu´nun ergenlik çaĝında genç ve genç yetişkin suçlulara ilişkin hükümlerle ilgili uluslararası standartlarla tam uyum içinde olmadıĝını tespit eder;24. önceki yıl Başbakan Erdoĝan´ın cesaret verici beyanatının ardından Türkiye hükümetinden Kürt sorununda demokratik çözüm için çabalarını sürdürmesini talep eder; sivil toplum ile askeriye arasında gerginliklerin önlenmesi koşuluyla güvenlik ortamının denetlenmesi ve politik diyalog ile Güneydoĝu bölgesinin ekonomik ve sosyal kalkınmasının etkin bir şekilde teşvik edilmesi unsurları arasında dengenin saĝlanmasının yeterli ölçüde kaynakla donatılmış geniş bir strateji ile desteklenmesinin kayıtsız önemini vurgular; Türkiye hükümetinden, Güneydoĝu´nun sosyo-ekonomik kalkınmasına yatırım yapmasını ve barışçıl muhataplarla yapıcı bir diyalog sürecini başlatmasını talep eder;25. etkin kullanılması önkoşulu ile meydana gelen zararların giderimi açısından önemli bir enstrüman olabilecek iç göçe zorlanmış maĝdurları hakkındaki kanunun kabul edilmesini olumlu karşılar; ancak, köy korucularının sürekli bölgede bulunmaları ve şiddetin yeniden alevlenmesinin geri dönme hakkına engel olduĝunu tespit eder; dolayısıyla Türk makamlarından, köy korucularının silahsızlandırılmalarını ve köy korucu sisteminin daĝıtılmasını önemle talep eder; Bölgesel Konular ve Dış İlişkiler26. medeniyetler arası anlayışın desteklenmesi bakımından çaĝdaş, demokratik ve laik bir Türkiye´nin yapıcı bir rol üstlenebileceĝi konusundaki kanaatini yineleyerek vurgular;27. geçmişteki trajik deneyimlerin üstesinde gelmek için Türkiye´nin iki ülke arası uzman heyetinin oluşturulması önerisini ve Ermenistan´ın bu öneriyle ilgili pozisyonunu dikkate alır; nihayetinde her iki tarafın kabul edebileceĝi bir öneriye varılması hedefi ile Türkiye ve Ermenistan hükümetlerinden uzlaşma sürecini devam ettirmelerini talep eder; Parlamento´nun 1987 ile 2005 yılları arasında kabul ettiĝi ilke kararları doĝrultusunda Türkiye hükümetinden, Ermenistan ile diplomatik ve iyi komşuluk ilişkilerinin başlatılması ve ülke sınırının en kısa zamanda açılması için, gerekli önlemleri ön koşul bulundurmaksızın uygulamaya koymasını ısrarla talep eder;28. çeşitli uyarılara raĝmen Türkiye´nin, Kıbrıs bandıralı gemilere ve Kıbrıs Cumhuriyeti limanlarından gelen gemilere kısıtlamalarını sürdürmek suretiyle, Türk limanlarına girişlerini engellemesini sürdürmesi ve aynı şekilde Kıbrıs uçaklarına Türk hava limanlarına iniş izni vermeme tutumunu sürdürmesi karşısında üzüntüsünü ifade eder; Türkiye hükümetini, bu uygulamaların, malların serbest dolaşımı ilkesini ihlal ettiĝinden, protokolden baĝımsız olmak kaydıyla, Türkiye tarafından Ortaklık Anlaşması´nın ve buna baĝlı olarak Gümrük Birliĝi´nin bir ihlalini teşkil ettiĝini belirtir;29. Türkiye´ye, üyelik sürecinin zorunlu bir unsurunun da, Kıbrıs da dahil olmak üzere, bütün üye ülkelerin tanınması olduĝuna işaret eder; Türkiye´den Ortaklık Anlaşması ile birlikte Ek Protokol´ünden de ileri gelen bütün hükümleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmesini talep eder; Türk makamlarından, Kıbrıs meselesinde Birleşmiş Milletler´in de öngördüĝü çerçevede yapıcı bir düzenlemeye gitme yolundaki çaba ve yapıcı tutumunlarını sürdürmelerini, AB´nin esas ilkelerine dayanan adil bir çözümün hedeflendiĝi ve ilgili BM kararları doĝrultusunda spesifik zaman planı çerçevesinde askerî güçlerini de mümkün olduĝu kadar erken bir tarihte geri çekmesini talep eder;30. Kıbrıs-Türk toplumunun ekonomik kalkınmasını hedefleyen maddî bir destek enstrümanının oluşturulmasını olumlu karşılar; Konsey´den, Kıbrıs´ın kuzey kesimini ilgilendiren ticarî kolaylıkların düzenlenmesini hedefleyen ve buna ilişkin anlaşma saĝlama çabalarını yinelemesini talep eder;;Müzakereler31. Konsey kararı ile Komisyon´dan 2006 yılı boyunca Ankara Protokolü´nün Türkiye tarafından eksiksiz uygulanması hususunda rapor verilmesinin talep edildiĝi ve bu baĝlamda yetersiz ilerlemelerin müzakere sürecine ciddî etkilenmelere yol açabileceĝi ve hatta müzakere sürecinin durmasına da yol açabileceĝi konusunda Türkiye´yi uyarır;32. önceki kararları doĝrultusunda ve Konsey ile Komisyon tarafından alınan tutum doĝrultusunda Üyelik Ortaklıĝı anlaşması çerçevesinde belirlenen kısa vadeli önceliklerin 2007 yılının bitimi öncesinde yerine getirilmesini ve orta vadeli önceliklerin ise, 2009 yılının bitimi öncesinde yerine getirilmesini bekler; birinci müzakere süreci dahilinde politik kriterlerin eksiksiz uygulamasının öncelikli olması gerektiĝi konusunu ve net olarak belirlenmiş bu hedeflere ulaşmanın da müzakere sürecinin devam ettirilmesinin önkoşulunu teşkil ettiĝi hususunu vurgular;33. AB Başkanlıĝı´nın, politik kriterlerin görüşülmesini, Eĝitim ve Kültür faslı başta olmak üzere, bütün müzakere süreci boyunca devam ettirilmesi doĝrultusundaki önerisini, olumlu karşılar; bu öneriyle ilgili henüz bir konsensüsün saĝlanamamış olmasını ve bu nedenle siyasi kriterlerin sadece seçilmiş politik alanlarla ilgili müzakereler çerçevesinde işleneceĝini üzüntüyle karşılar; bu suretle Üyelik Ortaklıĝı boyunca, kısa ve orta vadeli önceliklere ulaşılması için belirlenen gerekli koşulların, gerekli politik reformlar ve üyelik sürecinin inandırıcılıĝını muhafaza etme açısından yerine getirilmesinin (2007 yılının, veya 2009 yılının bitiminden önce) daha da gerekli bir hal aldıĝının altını çizer;34. reformların salt bir dış baskı ürünü olmaktan ziyade, reformlara ülke içinde ilgili makamlar tarafından iç dinamizmin kazandırılması gerektiĝini, ve bunun Türkiye´nin kendi menfaatine olacaĝını ve reform sürecinin geri dönülmezliĝine duyulan güvenin saĝlanması açısından önemini vurgular;35. müzakerelerin açılmasının doĝası gereĝi açık uçlu olan uzun süre devam edecek bir süreç için başlangıç noktası oluşturacaĝına ve „bir öncelik“ ve otomatik olarak üyelikle sonuşlanmayacaĝını vurgular;36. müzakerelerin başarıyla tamamlanıp tamamlanmadığına bakmaksızın, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin, Türkiye’nin Avrupa yapılarına tam olarak bütünleştirilmiş kalmasını sağlaması gerektiğini görüşünde olmakta37. AB´nin Türkiye´yi üyeliĝe kabul etme kabiliyetinin ve aynı zamanda uyum dinamizmini muhafaza etmesinin AB´nin genel menfaatleri baĝlamında önem taşıyan hususlar olduĝuna işaret eder; 2005 yılında Komisyon´nun Türkiye üyeliĝinin etkilerini araştıran çalışmasının devamını ibraz edememiş olmasını üzüntüyle karşılar; 2006 yılında üyelik etkiklerinin araştırılmasının devamının kendisine ibraz edilmesini talep eder;** *38. Başkanına bu Kararı, Konsey ve Komisyon´a, Avrupa Konsey´i Genel Sekreteri´ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı´na ve Türk Hükümeti ve Türk Parlamentosu´na iletmesi talimatını verir.ABHaber 04.09.2006 Brüksel-Strasbourg
Vicdanın Yitimi
Böylesi anlarda kağıtlarımız, kartonlarımız, mimiklerimiz birbirine girerdi. Jüriden gelebilecek olası tepkinin tedirginliğiyle gözlerimiz yalan yere seyircilere bakardı. Etrafa bakardık ama kimseyi görmezdik. Kazanma, tartma hırsı, tartışmayı kündeye getirirdi. "Siz de haklısınız ama..." demek tartışmayı kaybetmek için yeter de artardı bile. Onlar haklı olamazdı.
Bağış, ortaokul yıllarımdan daha şanslıydı sanırım. Bu sefer inanmadığını değil, inandığı doğruyu savunmak amacıyla kürsüye çıkmıştı. Onur Öymen'in diplomasi masasında bileyerek anlattığı angajman kuralları belgesi ve 1701 Sayılı Karar, bunun karşısında AK Partililer'in iki haftadır tv'lerde tek bir ciddi tartışmaya imza atamamış olmaları, anamuhalefetin tezkere sürecine daha iyi hazırlandığını gösterdi. Bir görev bölüşümü edasıyla Onur Öymen'in diplomasi kapısından girdiği genel kurul salonu, Erkan Mumcu'nun duygusal cilasıyla parladı, ama sonuç baştan belliydi.
Muhalefet açısından baktığımda, daha kenetlenmiş bir tezkere oylaması düşünemiyorum. Tabii ki SHP'nin "evet" tavrını saymazsak. Dış politikadan çok iç politikanın damgasını vurduğu oylama, seçim öncesi ilk buluşmayı simgeliyordu. Meclis'te Egemen Bağış'ın gayet orantısız bir tonlamayla "bizim gerçekleştirdiğimiz temasları düşünmeye sizin hayalleriniz yetmez!" cümlesi, seviyeyi iyice aşağıya çekince, tekrar ortaokul yıllarıma dönüverdim. O yaştayken kurulabilecek en "yaratıcı" cümle, yaşlar ve mevkiler ilerledikçe sırıtmaya başlıyordu.
Vicdan, BM- İsrail- ABD ile oturduğu dörtlü poker masasından oyunu kurallarına göre oynamadığı gerekçesiyle diskalifiye edildi; yerine AB oturtuldu. "Hayırcılar"a duygusallık rolü biçildi.
Uluslararası hukuk ve insan hakları, kendisini BM'nin otuz dört (rakamla 34) günlük derin uykusundan sonraki ilk icraatıyla uluslarüstü güvenliğin parantezine alınmış şekilde buldu.
Asker göndermede tepkisini 1 Mart kadar sokaklarda göstermeyen Türkiye insanının acaba hiç hatası yok mu? Sol ve sağ akımlar, her şeye siyasi sos katarak emperyalizmin güdümünden kurtulamayan ya da " 'Kandil'siz Lübnan olmaz" yaklaşımlarıyla bir asker gönderme tezkeresini tek başına düşünemediler, birleşemediler. Meclis'teki muhalefetin birleşmesini yönetilenler örnek alamadı. Ya analar, tüm ülkede topluca yürümelerine hangi yasalar karşı çıktı ki..!
8 Eylül
1701 sayılı karar
1701 SAYILI KARAR
(Gözden Geçirilmiş Metin)
BM Güvenlik Konseyi,
Lübnan’a ilişkin daha önce alınan, özellikle 425 (1978), 426 (1978), 520 (1982), 1559 (2004), 1655 (2006), 1680 (2006) ve 1697 (2006) sayılı kararları ile 18 Haziran 2000 tarihli ve (S/PRST/2000/21) sayılı, 19 Ekim 2004 tarihli ve (S/PRST/2004/36) sayılı, 4 Mayıs 2005 tarihli ve (S/PRST/2005/17) sayılı, 23 Ocak 2006 tarihli ve (S/PRST/2006/3) sayılı ve 30 Temmuz 2006 tarihli ve (S/PRST/2006/35) sayılı Başkanlık açıklamalarını hatırlatarak,
Hizbullah’ın 12 Temmuz 2006 tarihinde İsrail’e yönelik saldırısından bu yana, her iki tarafta da daha şimdiden binlerce ölüm ve yaralanmaya, sivil altyapıda ağır zarara ve yüzbinlerce kişinin yerlerinden edilmesine neden olan çatışmaların Lübnan ve İsrail’de halen süren tırmanmasından büyük endişe duyduğunu belirterek,
Çatışmalara son verilmesi gerektiğini vurgulayarak, ve aynı zamanda kaçırılan İsrailli askerlerin koşulsuz olarak serbest bırakılmaları da dahil mevcut krize yol açan nedenlere eğilinmesi gerektiğini vurgulayarak,
Esirler meselesinin taşıdığı hassasiyetin farkında olarak ve İsrail’deki Lübnanlı esirler meselesinin acil olarak çözüme kavuşturulmasını amaçlayan çabaları teşvik ederek,
Lübnan Başbakanının çabalarından ve Lübnan Hükümeti’nin, yedi maddelik planı çerçevesinde, meşru silahlı güçleri aracılığıyla Lübnan topraklarının tamamı üzerinde kontrolünü sağlayacağı ve böylelikle Lübnan Hükümeti’nin rızası dışında silahların ve Hükümet dışında bir otoritenin bulunmayacağı yönündeki taahhüdünden memnuniyet duyduğunu belirterek, ve ayrıca Lübnan Hükümeti’nin sayı, teçhizat, görev yönergesi ve faaliyet alanı takviye edilmiş ve güçlendirilmiş bir BM gücüne yönelik taahhüdünden memnuniyet duyduğunu belirterek, ve Lübnan Hükümeti’nin yedi maddelik planındaki İsrail birliklerinin güney Lübnan’dan acilen çekilmesi talebini akılda tutarak,
Bu geri çekilmenin en kısa sürede gerçekleşmesi için harekete geçme kararlılığıyla,
Yedi maddelik planda yapılan Şebaa Çiftlikleri bölgesi ile ilgili önerileri uygun biçimde not ederek,
Lübnan Hükümeti’nin, İsrail ordusu Mavi Hat’tın gerisine çekildikçe Güney Lübnan’da Lübnan ordusuna bağlı 15 bin kişilik bir birliğin konuşlandırılması, Lübnan silahlı kuvvetlerinin bölgeye girişini kolaylaştırmak için gerektiği takdirde Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü’nden (UNIFIL) ilave birlik yardımı talebinde bulunulması ve Lübnan silahlı kuvvetlerinin görevini yerine getirmesi için gerekli malzemeyle güçlendirilmesi niyetini yeniden belirtmek yönünde 7 Ağustos 2006 tarihinde oybirliğiyle aldığı kararı memnuniyetle karşılayarak,
Kalıcı ateşkesin sağlanmasına ve ihtilafa uzun erimli bir çözüm bulunmasına yardımcı olunması yolundaki sorumluluğunun farkında olarak,
Lübnan’daki durumun uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu karar vererek,
1. Özellikle Hizbullah’ın bütün saldırılarına ve İsrail’in saldırı amaçlı tüm askeri operasyonlarına derhal son vermesi temelinde çatışmaların tam olarak durdurulması çağrısında bulunur,
2. Çatışmaların tam olarak durmasının ardından, Lübnan Hükümeti’ne ve 11inci paragrafta yetkilendirildiği çerçevede, UNIFIL’e kuvvetlerini birlikte güneye konuşlandırma çağrısında bulunur ve İsrail Hükümeti’ni konuşlandırmanın başlamasına paralel olarak tüm birliklerini güney Lübnan’dan geri çekmeye çağırır;
3. 1559 (2004) ve 1680 (2006) sayılı BMGK kararlarının hükümleri ile Taif Anlaşmalarının ilgili maddeleri uyarınca, Lübnan Hükümeti’nin tüm Lübnan toprakları üzerinde tam egemenliğini tesis edebilmesi için kontrolünü tüm Lübnan topraklarına teşmil etmesinin, böylelikle Lübnan Hükümeti’nin rızası dışında silahların ve Hükümet dışında bir otoritenin bulunmamasının önemini vurgular,
4. Mavi Hatta tam riayet gösterilmesi yönündeki güçlü desteğini yineler,
5. Önceki ilgili kararların tümünde de atıfta bulunulduğu üzere, 23 Mart 1949 tarihli İsrail-Lübnan Genel Mütarekesi’nde de belirlenen Lübnan’ın tanınmış uluslararası sınırları içindeki toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve siyasi bağımsızlığına güçlü desteğini de yineler,
6. Uluslararası topluma, yerlerinden edilmiş kişilerin güvenli geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, Lübnan Hükümeti’nin yetkisi altında 14 ve 15. paragraflarla tutarlı biçimde hava ve deniz limanlarının yeniden kullanıma açılması dahil Lübnan halkına mali ve insani yardımların ulaştırılması amacıyla acil önlemler alma çağrısında bulunur, uluslararası toplumu ayrıca, gelecekte Lübnan’ın yeniden imarı ve kalkınmasına daha fazla katkıda bulunmayı değerlendirmeye davet eder.
7. Uzun vadeli çözüme ilişkin arayışları olumsuz etkileyecek 1inci paragrafa aykırı eylemlere kalkışmamanın, insani amaçlı konvoyların güvenli geçişlerinin, yerlerinden edilmiş kişilerin gönüllü olarak güvenli biçimde geri dönüşleri dahil sivil nüfusa yönelik insani amaçlı erişimin güvence altına alınmasının tüm tarafların sorumluluğu altında olduğunu bildirir; ve tüm tarafları bu sorumluklarına uymaya ve Güvenlik Konseyi ile işbirliğinde bulunmaya çağırır;
8. İsrail ve Lübnan’ı aşağıda belirlenen ilke ve unsurlar temelinde kalıcı ateşkes ve uzun vadeli çözümü desteklemeye çağırır;
- Her iki tarafın da Mavi Hat’ta tam riayeti;
- Mavi Hat ile Litani Nehri arasında, Lübnan Hükümeti’ne ve 11. paragraftaki yetkiye dayanarak konuşlanacak UNIFIL’e ait olanlar dışında silahlı personel, silah ve varlıktan arındırılmış bir bölge oluşturulması dahil çatışmaların yeniden başlamasını önleyecek güvenlik düzenlemeleri;
- Lübnan’daki tüm silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngören Taif Anlaşmalarının ilgili hükümleri ile 1559 (2004) ve 1680 (2006) sayılı BMGK kararlarının tam olarak uygulanması, böylelikle Lübnan Hükümeti’nin 27 Temmuz 2006 tarihli kararı temelinde Lübnan Devleti’ninkiler dışında silah ve otorite bulunmaması,
- Lübnan Hükümetinin rızası olmadan Lübnan’da yabancı kuvvet bulundurulmaması,
- Lübnan Hükümeti tarafından yetkilendirilenlerin dışında Lübnan’a hiçbir silah ya da bağlantılı maddenin satılmaması veya tedarik edilmemesi,
- Lübnan’daki kara mayınlarına ilişkin olarak İsrail’de bulunan geri kalan tüm haritaların Birleşmiş Milletler’e iletilmesi,
9. BMGS’ni 8. paragrafta kayıtlı uzun vadeli bir çözümün unsurları ve prensipleri hakkında Lübnan ve İsrail Hükümetlerinin ilke mutabakatlarını en kısa sürede sağlamaya yönelik çabaları desteklemeye davet eder ve bu konuda sürece aktif bir şekilde müdahil olma niyetini ifade eder;
10. Genel Sekreter’den, ilgili uluslararası aktörler ve ilgili taraflarla temas halinde, silahsızlanma, Lübnan’ın uluslararası sınırlarının, özellikle, Şebaa Çiftlikleri bölgesi dahil, bu sınırın belirsiz veya tartışmalı olduğu yerlerde çizilmesi hakkındakiler de dahil Taif Anlaşmalarının, ilgili hükümleri ile 1559 (2004) ve 1680 (2006) sayılı BMGK kararlarının uygulanması için öneriler geliştirmesini ve bunları 30 gün içinde Güvenlik Konseyi’ne sunmasını rica eder.
11. Sayı, teçhizat, görev yönergesi ve faaliyet alanı bakımından takviye edip güçlendirmek amacıyla, UNIFIL’in gücünün azami 15 bine kadar çıkarılmasına ve 425 ve 426 (1978) sayılı BMGK kararlarında belirtilen görev yönergesine ek olarak aşağıdaki işlevleri üstlenmesine karar verir:
a) Çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek,
b) 2. paragrafta öngörüldüğü şekilde, İsrail kuvvetleri Lübnan’dan çekilirken,
Lübnan Silahlı kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dahil, bütün
güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak.
c) 11. paragrafın (b) bendinde sıralanan faaliyetlerini İsrail ve Lübnan Hükümetleriyle eşgüdümlemek,
d) Sivil halka insani yardım ulaştırılmasına ve yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak,
e) 8. paragrafta atıfta bulunulan şekilde bir bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda Lübnan silahlı kuvvetlerine yardımcı olmak,
f) Lübnan Hükümeti’nin talebi halinde, 14. paragrafın uygulanmasında Lübnan Hükümeti’ne yardımcı olmak.
12. Lübnan Hükümeti’nin otoritesini tüm Lübnan’da icra etmesine yardımcı olacak bir uluslararası gücün konuşlandırılması talebini desteklemek üzere, UNİFİL’i, birliklerinin konuşlu bulunduğu bütün alanlarda ve yeteneklerinin elverdiğini değerlendirmesi halinde, operasyon sahasının çatışma amaçlı hiçbir faaliyet için kullanılmamasını sağlamak üzere gereken herşeyi yapmaya, BMGK görev yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri engellemeye yönelik teşebbüslere güç kullanarak direnç göstermeye, BM personeli, tesisleri ve teçhizatını korumaya, BM personelinin ve insani yardım çalışanlarının güvenliğini ve hareket özgürlüğünü teminat altına almaya ve Lübnan Hükümeti’nin sorumluluklarına halel getirmeksizin, ani fiziki şiddet tehdidi altında bulunan sivilleri korumaya yetkili kılar.
13. Genel Sekreter’den, UNIFIL’in bu kararda öngörülen işlevleri yerine getirebilmesi için gerekli tedbirleri ivedilikle almasını talep eder, üye ülkeleri UNIFIL’e uygun katkılarda bulunmayı değerlendirmeye ve Güç’ün destek taleplerine olumlu yanıt vermeye teşvik eder ve geçmişte UNIFIL’e katkıda bulunanlara güçlü takdirlerini ifade eder;
14. Lübnan Hükümeti’ni, Lübnan’a onayı olmadan silah ve benzeri malzemenin girişini engellemek için sınırlarının ve diğer giriş kapılarının güvenliğini sağlamaya çağırır, 11. paragrafta yetkilendirildiği üzere UNIFIL’in, talep ettiği takdirde Lübnan Hükümeti’ne bu konuda yardımcı olmasını rica eder;
15. Bütün Devletlerin, kendi vatandaşları tarafından veya kendi topraklarından veya kendi bayraklarını taşıyan gemi veya uçaklar vasıtasıyla aşağıdakilerin yapılmasını önlemek için gerekli tedbirleri almalarına karar verir:
a. Lübnan’daki herhangi bir oluşuma veya şahsa, kendi topraklarında üretilsin ya da üretilmesin, ateşli silahlar ve muhimmat, askeri araç ve malzeme, yarı askeri teçhizat ve tüm bunlar için yedek parçalar dahil her türlü silah ve benzeri materyalin satılmasını veya tedarik edilmesini,
b. Lübnan’daki herhangi bir oluşuma veya şahsa, yukarıda alt paragraf (a)’da kayıtlı kalemlerin tedarik edilmesi, üretilmesi, muhafazası veya kullanılması ile ilgili teknik eğitim veya yardım sağlanmasını;
Bu yasaklar Lübnan Hükümeti’nin yetkilendirdiği veya UNIFIL’in 11. paragrafa dayalı yetkileri çerçevesinde sağlanacak silahlar, ilgili materyaller, eğitim ve yardımlar için geçerli değildir.
16. UNIFIL’in görev yönergesini 31 Ağustos 2007 tarihine kadar uzatmaya karar verir, ve daha sonra alınacak bir kararla, bu görev yönergesinin daha da güçlendirilmesi ve sürekli ateşkesin ve uzun vadeli çözümün uygulanması için atılacak adımları ele almak yönünde niyet beyan eder;
17. Genel Sekreter’den, bir hafta içinde bu kararın uygulanması konusunda bir rapor sunmasını ve daha sonra düzenli biçimde bunu sürdürmesini rica eder;
18. Ortadoğu’da, 22 Kasım 1967 tarihli 242 sayılı, 22 Ekim 1973 tarihli 338 sayılı, 19 Kasım 2003 tarihli 1515 sayılı olanlar dahil tüm ilgili kararları çerçevesinde kapsamlı, adil ve kalıcı barışın sağlanmasının önemine ve gerekliliğine vurgu yapar;
19. Aktif şekilde konuyu izlemeye karar verir.
Askeri Harekat Konsept Belgesi (Milliyet)
BM gücü tesislerine yakın yerlerdeki silahlı grupların İsrail tarafından hedef alınmasının 4 BM gözlemcisinin ölümüne ve çok sayıda BM askerinin de yaralanmasına neden olduğu anımsatılarak, bu riskin mevcut olduğu uyarısı yapıldı.
Çatışmalardan kalan patlamamış mühimmat, misket bombası parçaları ve hasar gören altyapıdan kaynaklanan tehditlerle karşılaşma olasılığının yüksek olduğu belirtildi.
Tarafların 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı'nın gereklerine uymamaları tehdit oluşturacak.
Silahlı grupların kara ya da deniz sınırlarından Lübnan'a silah sokma girişimlerine karşı yürütecekleri operasyonlar ek risk ortaya çıkarabilir.
Yaşanan savaşın ardından, çok küçük ölçekli gerginlikler bile güvenlik durumunun bozulmasına neden olacak şekilde büyüyerek tehlike yaratabilir. Hizbullah devre dışıGizli BM belgesinde, hükümetin bugüne kadar kamuoyuna açıklamadığı UNIFIL'den arzu edilen stratejik sonucun, "Lübnan hükümetinin uluslarası tanınan sınırları içinde egemen yetkisini kullanır hale gelmesi ve Lübnan'da Lübnan devletine ait olanlar dışında hiçbir otorite ve güç kalmaması" olduğu belirtildi. Bu ifade "Hizbullah'ın sadece silahlarının değil, aynı zamanda kendisinin de devre dışı bırakılmasının hedeflendiği" şeklinde yorumlandı. Bu sonuca ulaşabilmek için BM gücünün "Misyon Tanımı" da "Lübnan hükümetinin egemenliğini tüm Lübnan'a yaymasına yardım ve Lübnan ordusunun barış ve güvenliği tesis etmesine destek olunması" olarak belirlendi. Bu misyona uygun biçimde Lübnan ordusunun Güney Lübnan'a konuşlanması görevinin planlamasının UNIFIL tarafından yapılacağı ve bu görev için lojistik, mayın temizleme, iletişim ve mühendislik desteği verileceği belirtiliyor. Askeri bekleyen görevUNIFIL misyonunun iki unsuru Kara Gücü ve Deniz Gücü, Lübnan'a yasadışı silah girişinin karadan ve denizden önlenmesi için çalışacakUNIFIL misyonunu Kara Gücü (AO) ve Deniz Görev Gücü (MTF) olarak ikiye ayıran harekât belgesinde bu iki unsurun görevleri şöyle belirtildi: Kara: Yüksek hazırlık seviyesinde askeri birlik ihtiyacı vurgulanan belgede, bu birliklerin öncelikle sınır gözetleme, yasadışı silah kaçakçılığının önlenmesi ve insani yardım çalışmaları için uygun koşulların sağlanması için gerekli ortamı yaratacağı belirtiliyor. Litani Nehri'nin güneyiyle, İsrail ile Lübnan'ı ayıran Mavi Hat arasında "Doğu" ve "Batı" adı altında 3 bin 200'er kişilik iki karargâh kurulmasının ardından, ateşkes gözlemciliği ve Lübnan ordusunun Güney Lübnan'a yerleşmesine destek görevleri yerine getirilecek. Türkiye'nin bu güce kaç kişiyle katılacağı henüz net olarak bilinmiyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan'ın "birkaç yüz" olarak telaffuz ettiği bu sayının 500 ile 1000 arasında belirlenmesi bekleniyor.Deniz: Lübnan'a denizden izinsiz silah girişinin engellenmesi için Lübnan karasularında ve Doğu Akdeniz'de devriye görevi yürütecek. Tezkere kabul edilirse, Türkiye bu güce de bir firkateynin yanı sıra bir korvet ya da 2-3 sahil güvenlik botuyla katılacak. İskenderun ve Mersin limanları ile Adana ve Sabiha Gökçen havaalanlarını UNIFIL'e katılacak ülkelerin kullanımına açan Türkiye, Lübnan ordusunun eğitimine de katkıda bulunacak.
Kuralsızlık kuralı
Sorun şurada: Dünyaya kendi çözümlerini dayatanlar açısından yöntem değişse de sonuç hep aynı. Herhangi bir kuralları yok; bazen, ikna edemeyeceğini anlayınca, BM ve Güvenlik Konseyi'nin dışlamakta tereddüt etmiyor o çevreler; bazen de, BM kararı olmazsa adım atamayacağını anladığında, Güvenlik Konseyi'nin kapısında yatıyorlar...
Kendimizi aldatmayalım: Adil olmayan bir dünyada, çıkar üzerine oturacak yeni bir denge oluşturmak üzere meydana gelen gelişmelerin aktif katılımcısı değiliz biz; oyunu kurarken kimse bizim görüşümüzü sormuyor. Böylesine edilgen konumdaki bizlerin, bundan sonra olacakları etkilememiz de, olumsuz gelişmeleri olumluya çevirmemiz de imkânsızdır.
Murat Kurnaz olayı, içinden geçtiğimiz sürecin acımasız özelliklerini müşahede imkânı veriyor.
Kim mi Murat Kurnaz?
Almanya'yı mesken tutmuş yüzbinlerce Türk ailesinden birinin çocuğu o. Fotoğraflarına baktığınızda Kurnaz Ailesi fertlerinin 'muhafazakâr' özellikleri baskın insanlar olduğu sonucuna varmıyorsunuz. Tek bilinen, o sırada 20 yaşında olan Murat'ın, kimbilir kimin aklına uyarak, İslâmî bilgilerini artırmak amacıyla Pakistan'a gittiği... Ayak basmasından kısa süre sonra 'Tâliban üyesi' olduğu iddiasıyla yakalayıp Guantanamo'ya gönderiyorlar Murat Kurnaz'ı. 4,5 yıl tutulduğu Küba'daki üsten Almanya'ya iade edildiği şartlara ve normal hayata verdiği tepkilere baktığımızda, gencecik çocuğun o kadar yıl boyunca uğradığı işkenceleri tahmin etmekte zorlanmıyoruz.
Bir insanın hayatından 4,5 yılı soyup almak ancak hukukî yolla olabilir; uygarlık bunu gerektirir. Oysa, Murat Kurnaz'ın kendisine atfedilen suçla hiçbir ilgisi bulunmadığı kısa zamanda anlaşıldığı, ABD'de açılan bir mahkemenin yargıcı 'Derhal serbest bırakılsın' kararına vardığı halde, 'Guantanamo tutsakları için hukuk geçerli değil' anlayışı yüzünden, Murat Kurnaz yıllarca içeride tutuldu.
Bu konunun önemi, global gelişmeleri koydukları kurallarla etkileyenlerin 'tutarlı' olma ihtiyacı duymadığını sergilemesinden... Uygarlığın tarih boyunca edindiği kazanımlara ters bakıyor kural koyucu çevreler; başkalarının hassasiyetlerine, temel hak ve özgürlüklere hiç yüz vermiyorlar. 'Orantısız güç kullanma' diye değinilip geçilen Lübnan'a saldırı, saldırı kararını veren İsrailli yetkilileri Lahey'deki Uluslararası Adalet Mahkemesi önüne götürecek kadar ciddi bir suç oysa...
Murat Kurnaz ve suçsuz pek çok insanı Guantanamo işkencehanelerinden geçiren, BM kararı olmadığı halde Irak'ı işgal eden ABD yetkililerinin durumu da farklı değil; onların da Lahey Mahkemesi önünde yargılanması gerekmez mi?
Gerekir, ama yargılanmıyorlar... Çünkü, şimdiye kadar görülen en aşırı insan hakları ihlâllerini yapan, siyasî yetkilileri savaş suçu işleyen ABD ve İsrail, kendilerini uluslararası hukukun dışında tutuyorlar...
Böyle bir dünyada, âdil olmayacağı daha baştan belli bir düzeni Ortadoğu'ya getirmek üzere yola çıkan kuralsızların istediği istikamette davranmak, öyle davrananlar için gerçekten büyük bir siyasî risk.
F. Koru (Yeni Şafak, 3 Eylül)
Tezkerenin ayrıntıları (Yeni Şafak)
Tezkerede, Türkiye'nin UNIFIL'e; "Doğu Akdeniz'de devriye görevi yapacak deniz görev gücü için yeterli kuvvet tahsisi; taleplerin tek tek değerlendirilmesi kaydıyla dost ve müttefik ülkeler için deniz ve hava ulaşım desteği sağlanması; Lübnan ordusuna eğitim verilmesi" konularında katkı sağlaması öngörülüyor.
Tezkerede, gönderilecek kuvvetin, bölgedeki silahlı unsurların silahtan arındırılması dahil olmak üzere belirtilen taahhütlerin dışında hiçbir görevde kullanılmayacağı bildirildi.
Hükümet Tezkeresinde, BM Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihli ve 1701 sayılı kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda görev yapacak BM Geçici Görev Gücü (UNIFIL) bünyesinde faaliyette bulunmak üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Lübnan'a gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca TBMM'den 1 yıl süreyle izin istenmesinin, Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldığı bildirildi.
TÜRKİYE'NİN UNIFIL'E KATKISI
Tezkerede Türkiye'nin UNIFIL'e katkıda bulunacağı konular şöyle yer aldı:
"Doğu Akdeniz'de devriye görevi yapacak Deniz Görev Gücü için yeterli kuvvet tahsisi; taleplerin tek tek değerlendirilmesi kaydıyla dost ve müttefik ülkeler için deniz ve hava ulaşım desteği sağlanması; Lübnan ordusuna eğitim verilmesi,
Ayrıca bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına icra edilecek insani yardım faaliyetlerinin gerektireceği ve başta bu unsurların güvenliğini sağlayacak kuvvet koruma birlikleri olmak üzere, hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek askeri unsurlar,
Söz konusu kuvvet, bölgedeki silahlı unsurların silahtan arındırılması dahil olmak üzere belirtilen taahhütlerin dışında hiçbir görevde kullanılmayacaktır.
Yeterli kuvvetle katılacağımız Deniz Görev Gücü, BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararının verdiği yetkiye uygun olarak Doğu Akdeniz'de ve Lübnan kıyılarına mücavir bölgelerde deniz kontrolünü sağlamak için keşif ve devriye görevleri icra edecektir."
"MİLLİ SORUMLULUĞUMUZ"
Lübnan'a asker gönderilmesine ilişkin hazırlanan hükümet tezkeresinde, Türkiye'nin, bölgesinde istikrar unsuru olan güçlü bir ülke olduğu belirtilerek, "İçinde yaşadığımız bölgede hüküm süren gerginlik ve ihtilafların, Türkiye'nin güvenliği üzerinde olumsuz yansımaları olduğu bir vakıadır" denildi.
TBMM Başkanlığına sunulan tezkerede, Lübnan'da 12 Temmuz 2006'da başlayan ve çok tehlikeli biçimde tırmanan çatışmaların, bu sorunlu bölgede barışın yeniden tesisi için sürdürülen uluslararası çabalar sonucu, BM Güvenlik Konseyi'nin 11 Ağustos 2006 tarihinde oy birliğiyle kabul ettiği 1701 sayılı kararla durdurulduğu belirtildi.
Bir aydan fazla süren Lübnan krizinin büyük can ve mal kaybına yol açtığı, Lübnan nüfusunun dörtte birini oluşturan yaklaşık 1 milyon kişinin yerlerinden edildiği ve sivil altyapının büyük ölçüde tahrip olduğu anlatılan tezkerede, BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı hakkında bilgi verildi.
"HAREKAT KONSEPTİ VE ÇATIŞMA KURALLARI"
BM Güvenlik Konseyinin bu kararının, İsrail ve Lübnan hükümetleri ile bu hükümetleri oluşturan tüm koalisyon ortakları ve liderleri tarafından da kabul edildiği belirtilen tezkerede şunlar kaydedildi:
"BM Güvenlik Konseyi'nin anılan kararlarında yer alan görev yönergesi ve bilahare hazırlanan (harekat konsepti) ve (çatışma kuralları), UNIFIL'in meşru savunma ve çok istisnai durumlar dışında muharip görev üstlenmesini, çatışmalara girmesini öngörmemektedir.
Temel amacı, Lübnan ve İsrail arasındaki istikrar ortamının sürmesine katkıda bulunmak olan Birleşmiş Milletler Gücü'nün temel işlevi, Lübnan Hükümetinin egemenliğinin tüm ülke sathında tesisinde ve Güney Lübnan'daki güvenlik sorumluluklarını yerine getirmesinde, Lübnan ordusuna yardım etmek olacaktır.
Söz konusu kararda ayrıca tüm devletlerin vatandaşları tarafından veya toprakları üzerinden ya da bandıralarını taşıyan gemiler ve uçaklarla Lübnan'a, Lübnan hükümetinin veya UNIFIL'ın yetkilendirmediği her türlü silah, mühimmat veya benzeri maddelerin satışını veya ulaşımını engellemek için gerekli önlemleri almaları ve bu tür teçhizatın kullanımına ilişkin teknik eğitimin sağlanmasının da engellenmesi istenmektedir."
"TÜRKİYE YOĞUN ÇABA HARCADI"
Hükümet tezkeresinde, çatışmaların durdurulmasını mümkün kılan 1701 sayılı kararda, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'dan; UNIFIL'in öngörülen bu işlevleri yerine getirebilecek hale gelmesini teminen gerekli önlemleri acilen alınmasının istendiği ve BM üyesi ülkelere UNIFIL'e uygun görecekleri katkılarda bulunmayı değerlendirmeleri ve bu gücün yardım taleplerine olumlu karşılık vermeleri konusunda çağrıda bulunulduğu hatırlatıldı.
Bugüne kadar UNIFIL'e, İtalya, İspanya, Almanya, Bangladeş, Belçika, Hırvatistan, Bulgaristan, Çin, Danimarka, Endonezya, Finlandiya, Fransa, Gana, Hindistan, Hollanda, İrlanda, İsveç, Malezya, Lüksamburg, Nepal, Noveç, Polonya, Portekiz, Slovenya, Ukrayna ve Yunanistan'ın katkı yapmaya hazır olduğunu açıkladığı belirtilen tezkerede, şöyle denildi:
"Türkiye, geniş bir bölgeye yayılma ve çok ciddi boyutlar kazanma istidadı gösteren Lübnan krizinin başlangıcından itibaren bu tehlikeli gidişatın önlenmesi amacıyla yoğun çaba harcamıştır. Bunun yanı sıra Türkiye, Lübnan'daki insani sorunların hafifletilmesi için gerekli katkılarda bulunmuş, Lübnan ve Filistin halkına acil insani yardımları sürdürmüş ve Lübnan'dan 2 bin vatandaşımızın Türkiye'ye dönüşünün yanı sıra 10 binden fazla üçüncü ülke vatandaşının Türkiye üzerinden tahliyesini sağlamıştır.
BM Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı kararı, sıcak çatışmalara dönüşme riski yüksek, gerginliğin hüküm sürdüğü bu bölgede, ihtilafların uzun vadeli ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için bir fırsat penceresi aralamış ve bunun için gerekli şartların ve zeminin hazırlanmasına imkan sağlamıştır.
Bu çerçevede, BM Lübnan Görev Gücü'nün, Güvenlik Konseyi kararında öngörülen görev ve işlevleri yerine getirmede başarılı olması, sürekli ateşkesin sağlanması, soruna kalıcı çözüm bulunması, Akdeniz ve Ortadoğu bölgelerinde güven ve istikrarın tesisi bakımından önem arz etmektedir."
TÜRKİYE'NİN ÇABALARI
Tezkerede, Lübnan'da çatışmaların durdurulmasından sonra Türkiye'nin bu fırsat penceresinin çok iyi değerlendirilmesini teminen gerçekleştiridiği diplomatik çabalarını yoğun biçimde sürdürdüğü belirtildi.
Bu görüşme ve temaslardan, Lübnan'daki tüm grupların, İsrail, Suriye ve Filistin yetkililerinin; Türkiye'nin bölgede barış ve istikrarın tesisindeki rolüne ve UNIFIL'e katkı sağlamasına büyük önem verdiklerinin anlaşıldığına dikkat çekilen tezkerede, bölge ülkelerinin yanı sıra BM Genel Sekreteri Annan ile birçok dost ve müttefik ülkenin de Türkiye'nin BM gücüne katkıda bulunmasına büyük önem verdiklerini dile getirdiği bildirildi.
HÜKÜMETİN 3 TEMEL İLKESİ
Tezkerede, Lübnan krizinin gündeme girmesinden bu yana Hükümetin savunduğu 3 temel ilke olduğu belirtilerek şunlar kaydedildi:
"3 temel ilkeden birincisi; çatışmaların durdurulmasını ve ihtilafa uzun dönemli bir çözüm bulunmasını amaçlayan bir BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde, çözümüne ülkemizin katkısını istisnasız arzu etmeleri ve üçüncüsü de ülkemizin katkısının çatışmalara değil, barışa destek olacak şekilde saptanması olmuştur.
1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının kabulü ve ilgili bütün taraflarla gerçekleştirilen temaslar ışığında halihazırda oluşan ortamın her 3 ilke bakımından da hükümetimizin aradığı koşulları karşıladığı değerlendirilmektedir.
Türkiye'nin, uluslararası barış ve istikrarın korunması konusundaki rolü ve ağırlığına ilişkin beklentilerin yüksek olmasında, TSK'nın, başta Balkanlar ve Afganistan olmak üzere çeşitli ihtilaf bölgelerinde üstün başarıyla yaptığı görevlerin büyük payı olduğu muhakkaktır. Türkiye, bölgesinde istikrar unsuru olan güçlü bir ülkedir.
İçinde yaşadığımız bölgede hüküm süren gerginlik ve ihtilafların, Türkiye'nin güvenliği üzerinde olumsuz yansımaları olduğu bir vakıadır. Bu nedenle barış ve istikrarı tehlikeye düşürecek gelişmelere karşı kayıtsız ve ilgisiz kalmayacak olan Türkiye'nin, barış ortamının korunması yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermesi, milli Sorumluluğumuzun icabı olarak görülmektedir.
Hükümetimiz, BM Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı kararında üye ülkelere yapılan UNIFIL'e