Ara

Vicdanın Yitimi

TBMM'deki görüşmeler sırasında Egemen Bağış tam anlamıyla sözcük ve vurguların birbirine girdiği havuzda boğuldu. Bir an için aklıma, ortaokulda elimize zorla tutuşturulan ve cevabına kendimizin de inanmadığı ama savunmak durumunda bırakıldığımız münazara 'yarışmaları' geldi. Yarıştırılarak tartıştırıldığımız münazaralar... Tartışmayıp karşı tarafı tarttığımız dakikalar...

Böylesi anlarda kağıtlarımız, kartonlarımız, mimiklerimiz birbirine girerdi. Jüriden gelebilecek olası tepkinin tedirginliğiyle gözlerimiz yalan yere seyircilere bakardı. Etrafa bakardık ama kimseyi görmezdik. Kazanma, tartma hırsı, tartışmayı kündeye getirirdi. "Siz de haklısınız ama..." demek tartışmayı kaybetmek için yeter de artardı bile. Onlar haklı olamazdı.

Bağış, ortaokul yıllarımdan daha şanslıydı sanırım. Bu sefer inanmadığını değil, inandığı doğruyu savunmak amacıyla kürsüye çıkmıştı. Onur Öymen'in diplomasi masasında bileyerek anlattığı angajman kuralları belgesi ve 1701 Sayılı Karar, bunun karşısında AK Partililer'in iki haftadır tv'lerde tek bir ciddi tartışmaya imza atamamış olmaları, anamuhalefetin tezkere sürecine daha iyi hazırlandığını gösterdi. Bir görev bölüşümü edasıyla Onur Öymen'in diplomasi kapısından girdiği genel kurul salonu, Erkan Mumcu'nun duygusal cilasıyla parladı, ama sonuç baştan belliydi.

Muhalefet açısından baktığımda, daha kenetlenmiş bir tezkere oylaması düşünemiyorum. Tabii ki SHP'nin "evet" tavrını saymazsak. Dış politikadan çok iç politikanın damgasını vurduğu oylama, seçim öncesi ilk buluşmayı simgeliyordu. Meclis'te Egemen Bağış'ın gayet orantısız bir tonlamayla "bizim gerçekleştirdiğimiz temasları düşünmeye sizin hayalleriniz yetmez!" cümlesi, seviyeyi iyice aşağıya çekince, tekrar ortaokul yıllarıma dönüverdim. O yaştayken kurulabilecek en "yaratıcı" cümle, yaşlar ve mevkiler ilerledikçe sırıtmaya başlıyordu.

Vicdan, BM- İsrail- ABD ile oturduğu dörtlü poker masasından oyunu kurallarına göre oynamadığı gerekçesiyle diskalifiye edildi; yerine AB oturtuldu. "Hayırcılar"a duygusallık rolü biçildi.

Uluslararası hukuk ve insan hakları, kendisini BM'nin otuz dört (rakamla 34) günlük derin uykusundan sonraki ilk icraatıyla uluslarüstü güvenliğin parantezine alınmış şekilde buldu.

Asker göndermede tepkisini 1 Mart kadar sokaklarda göstermeyen Türkiye insanının acaba hiç hatası yok mu? Sol ve sağ akımlar, her şeye siyasi sos katarak emperyalizmin güdümünden kurtulamayan ya da " 'Kandil'siz Lübnan olmaz" yaklaşımlarıyla bir asker gönderme tezkeresini tek başına düşünemediler, birleşemediler. Meclis'teki muhalefetin birleşmesini yönetilenler örnek alamadı. Ya analar, tüm ülkede topluca yürümelerine hangi yasalar karşı çıktı ki..!
8 Eylül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder