Ara

İstanbul


Hem kendi geciktirmemden hem de kitabın içeriğine değinmeyen tartışmaların soğumasını beklememden ötürü, Orhan Pamuk'un "İstanbul"unu yeni okuma şansı buldum. "Nobel bu kitaba az mı, çok mu?" ayrımına saplanmadan kitabın çok iyi bir Türkçe ile yazıldığını belirtmeliyim. Pamuk, konuşurken de yazdığı izlenimini verdiği için, kitabı okurken bazen onun sesini düşündüm, konuşsaydı da böyle yazardı, diye içimden geçirdim. Kitap, öyle dolmuşta ve otobüste bir çırpıda okunacak rahatlıkta değildi. Elime kalemi, kâğıdı almadan, satırları derinlemesine gözden geçirmeden ne demek istediğini anlayamazdım. Bir şehrin tarihiyle yazarın özyaşam öyküsü belki de ancak bu kadar birbiriyle örtüştürülebilirdi. ‘Belki de’ diyorum, zira Pamuk'un etkisinden kurtulamadığı A.H. Tanpınar, Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi Hisar, Proust, Reşat Ekrem Koçu, Nerval, Lamartine, Hugo, Pierre Rufin, Melling ve Gidé'nin kitapta adları geçen yapıtlarını okumadan Orhan Pamuk'u gözümde gereksiz yere büyütebilirim.

Bir Doğu- Batı sentezini anlattığı için ödüle layık görülen Pamuk, aslında çok tartışılacak bir roman kaleme almış. Metinde hüznün, siyahla beyazın, Batılılaşma ile gelenekselliğin, yangınla itfaiye hortumunun arasında kalmış bir şehir olarak İstanbul'u betimleyen yazar, daha çok Batılı gezginlerin seyahat notlarını, çizimlerini kendisine referans alarak ilerlemiş. Bir Oryantalizm kurgusuna yenik düşme tehlikesini her sayfada kendisi de yaşıyor. Ne var ki, dışarıdan gözlenmek ona mutluluk veriyor. Dışarıdan gözleyenlerin muazzam tasvirleriyle beraber, onların İstanbul milliyetçilerinden daha iyi birer İstanbul âşıkları oldukları sonucuna varıyor. Hele hele Melling ve Nerval, onun için birer baştacı... Yazıyı gereksiz yere uzatıp edebiyattaki yetersizliğimi gizlemeye çalışmamalıyım. O yüzden daha hacimli bir yazıyı Nerval'in "Doğu'da Seyahat" adlı kalın yapıtını okuduktan sonra yazmayı düşünüyorum. Ama şu gerçek ortada sanki: Pamuk, bir Doğu- Batı sentezini yapmaya çalışmışsa, Batılı bir okurun Doğulu bir şehri anlamasını pek de zorlamayacak, daha çok Batı penceresinden bakan gözlemlerde bulunmuş. Ödüle "Doğu"yu Doğu'luktan kurtarıp "Batı" yı Batı'lıkla yüzleştirecek bir şaheser gözüyle bakamadım. Pamuk, derinlemesine okunması gereken çok önemli ve cesur (Emre’nin dediği gibi, kendimize itiraf edemediğimiz cinsel dürtülerimiz, kıskançlıklarımız, fikrimizle yaşam tarzımız arasındaki çelişkiler) bir yapıt sunmuşsa da, Batılı entelektüel için pek de yabancı olmayan bir sözlük kullanmış. Ödülün verilmesinde böyle bir Batı gözlüğüne yakın tasvirler içeren Doğu-Batı sentezi de rol oynamış olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder