Ara

Siyasal'ın 'Nereye'liği













Siyasal olan, heryerdelik halinin siyaset’in
farklı tarihsel formlarıyla çekişmesinin ürünüdür.


Siyasal antropoloji yönünden siyasal olan’da yaşanan anlam kaymasına değinmeye çalışacağım. Bu yazı, Ümit Hassan, Ulus Baker ve Ayhan Yalçınkaya mutfağında karıldı. Yazının özgün ‘değer’i bir yana, ustaların içime her daim hafiften ‘korku’ salan eleştirilerini hesaba katarak, aşağıdakilerin masum ve cahilane bir giriş çabası olarak okunmasını dilerim.

Siyasal’ın olaysallığını birbirleriyle etkileşime giremeyecek farklı tarihsel “olgu” kalıplarında soğumaya bırakmak, toplumsal argümanları bireysel deneyimlerden soyutlayarak açıklamak ve –Durkheim’a eleştirel bir atıfla- sosyolojinin disiplinelliğini psikolojinin birey sahasından özellikle esirgemek, onunla alışverişe ya da en azından yüzgörümlüğüne sokmamak, modern devlet kurumlarını ve mekanizmalarını siyasal alan’ın temel çerçevesi olarak çizebilir.

Bu esirgeme sadece siyaset sosyolojisinine kapıdan sığmamasıyla kalmaz, kurumsallığa gir'iş'meyen/alıştırılamayan sığmayan; aynı dili, yöntemi, eylemselliği paylaşmayanları, farklı ötekilik kombinasyonlarıyla (hiç görmeme ya da yamyam, barbar, ilkel, erken, yarı-insan, kabile, göçebe, çokeşli, çingene, terörist, Doğulu) kodlamayı beraberinde getirebilir. Daha ötesinde, siyaset’e bir bilimsellik nişanı takılır, ancak siyaset sosyolojisi ayıplanır, 'kapatılır'. Belki de bu, modern kurumsal ilkelere uyamayacağı düşünülen altkültürlerin (terimin kendisi bile bu kültürlere ait olmadığını imler) sosyolojisini kendine özgülüklerinde incelemek, aşılamaz ve bu yüzden yararlı (tersi de mümkün) sınıflandırmalara tabi tutmak, fakat bu kültürleri siyaset’e konu olabilecek sosyoloji’ler’in dalı olarak görmemenin getirdiği teorik ve aynı anda tam da pratik bir modern siyasal derttir. Artık siyasal alanda çokluk değil, siyaset’in politikasızlığı üzerinden işleyen, tekbloklu yapı ağırlık kazanır.

Terör, alternatif proje koymayan muhaliflik, uykuculuk, aylak adam figürü muğlaklığıyla övünür; modern siyasal’ın muğlak’ı ‘görünür ve mutlak’ kılma uğraşısını sakatladığı, işlevsizleştirdiği ölçüde kendini başarılı sayar, hem şiddetini hem de karikatüristliğini en değerli aracı bilirken, modern siyaset, siyasal alan’ı kurumsallık, oturmuşluk, netlik, düzenlilik, üretkenlik ve çatık kaşlılıkla bezer; buradan sızabilecek ayrıksı (alternatif değil) model(ler)i muğlaklık gerekçesiyle tekmeler. Ne var ki bu tekmeleme ya da en azından kıştlama girişimi, modern siyaset’in kurumsallıkla donanmış reflekslerini -belki de bu doğallığını kaybettiği için ona artık refleks diyemeyiz ama şimdilik diyelim- ve tabii ki siyasal olan’ın içeriğini nasıl dışlama-kıştlama seanslarına borçlu oluşturduğunu hatırlatır. (hatırlatma’yı bir emir’e dönüştürdüğü oranda bu ilişkideki doğallık çöker ve modern devlet, terör örgütünü ‘kazır’. Ayakların baş olduğunu tersten tarih okumasıyla düşünelim: ‘Devlet’ kandaşken; şaman, varlığı devlete bağlı olan ‘terör’ örgütü olma halini unutup da ‘ben teröristim’ diye bağırmaya başlarsa, örgüt kendi sonunu hazırlar. Artık o bir “terör örgütü” değil, kökü kazınmış ‘çete’dir. Sonra “Tarih kaldığı yerden aksın!” dedi devlet ve her şey O’nun sözüyle birden oluverdi…)

Siyasal’ın öznesi, “ideal düzen nedir, nasıl olmalıdır?”ın yanıtından önce sorusunun bırakıldığı bir ortamda, somuta, “sadede” gelmeye zorlanan, netleştirilen modern zihnini siyasal alan’ın gündeşliğine aktarır. Bu aktarım, bir katılımdan ziyade o anı saptamak ve kararı onaylatmak adına iktidarca konuşturulan, el kaldırılan, oy attırılan ve kendisi de zamanla bu bilirkişilikten hoşlanan, terör karşısında masumlaştırılan; yeni iktidar adayının deyimiyle ‘kötü iktidarlarca kandırılan’; dışarıya ya da içimizdeki ötekilere karşı milli vicdanlaştırılan; mesleğin inceliklerini yitirmiş kimi siyasetçiler içinse oy verirken yanılmışların eylemliliğidir… Özne, modern siyaset’e göre biçimlendirilirken, siyasal olan tektipleştirilmeye, bizden bağımsız şekilde gündelik hayatın her alanına yayılan siyasal, siyaset’in türevine dönüştürülmeye çalışılır. Bu açıdan kamuoyu yoklamaları ve anketler, en iyi halk cevabı sayılır. Bu bağlamda siyaset apolitikleşir, katılım’ın kalıtımsallığı, yani kuşaktan kuşağa geçen bir birikimin önü kesilir, her bir sandık veya anket yeni bir siyaset’i o günlüğüne açar ve kapar. Pazaryeri siyasal olmaya devam eder, ancak siyaset zabıtalık yetkilerini artırmak için uğraşır. Siyaset’in işletilme biçimlerinin gündelik hayatın hız’ını aşar hale gelmesi, politika için gereken ‘düşünme-tartışma(ma)-katılma(ma)’ zaman zincirini yatay keser, kendi parantezine alır. Siyaset’in siyasallığı artık politik olmamasına bağlıdır. Siyasal olan’ın heryerdeliği, modern siyaset’in belki kendisiyle değil, fakat onu da aşan işletilme pratikleriyle yutulmaya başlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder