Ara

Tanpınar katbekat açılırken...



Edebiyat eleştirmeni Mehmet Kaplan, Tanpınar'ın öğrencisiydi. Dergâh Yayınları kurulurken, yayınevine Tanpınar'ı yayınlamaları konusunda ısrarcı olmuş. Prestij ve para açısından Tanpınar'ın onlara uzun vadede çok getiri sağlayacağını iddia etmiş.
Dergâh, Tanpınar'ın çok okunan romanlarını alsa da beş altı kitap Yapı Kredi'de kalmış. Bir yazarın kitaplarının, hangi nedenle olursa olsun, farklı yayınevlerinden çıkmasına gıcık oluyorum. Birörnek kapak tasarımlarıyla ve aynı logoyla çıkmasını, sürekli bir editör grubuyla çalışılmasını, kitaplar farklı olsa da kitap iskeletinin bana aynı kitabın sayfalarını açıyormuş duygusunu hissettirmesini isterim. Neyse ki bu sıkıntı ortadan kalkıyor, en azından Tanpınar için...


Bugün, Yapı Kredi'nin elinde bir-iki Tanpınar kitabı kaldı. Geçenlerde kendi kitabevine baktım, "Mücevherlerin Sırrı"nın rafta durmaktan artık uçları sararmış. Dayanamayıp aldım bi tane daha, kurtardım onu, o küfe davetkâr azaptan. Sonuncular da rafında tükenince, yeni baskıları Dergâh'tan çıkacak. Tüm Tanpınar'lar artık Dergâh tezgâhında olacak. İnci Enginün'ün bu konudaki yoğun çalışmalarını, Tanpınar için sürekli bir şeyler düşünmesini, edebi mevlidini ihmal etmemesini saygıyla karşılıyorum. Her ne kadar Enginün'ün çıkardığı işler için Enis Batur'un düştüğü editöryal şerhlere katılsam da, önemli bir katkı koyuyor Tanpınar külliyatına Enginün. Hazır bu dizi tamamlanırken, yeni Tanpınar araştırmaları da basılıyor...


Edebiyatçı Orhan Okay, hem Mehmet Kaplan'ın hem de Tanpınar'ın öğrencisi... Dergâh'tan çıkan monografisi, hacimli bir kaynakçaya, iyi bir bölümlendirmeye ve detaylı analizlere sahip. Bunca kaynağı sınıflandırırken, arşiv taramasını metne yedirirken belli ki sağlam emek harcamış. Ancak bu mesaide paragrafları ve ana bölümleri birbirine bağlamak uğruna edebiyat parçalamanın, süslü sözler kullanmanın, bazı yerlerde ise fuzuli yere sesli düşünmenin ne anlamı vardı! Yazarken ne kastettiğini sürekli açıklama derdine düşüyor Okay, bu çabası bazen ana metinden kopmasına, Tanpınar analizlerinin çoraklaşmasına neden oluyor. Kendi cümleleriyle hesaplaşmaya, onu buraya bunu oraya bağlamaya çalışıyor. Ayrıca, bu mutfak sürecini servis yaptığı müşteriye anlatıyor uzun uzadıya... Müşterinin yemek dışında bir şey dilemediğinin, arka tarafı merak etmediğinin farkında değil gibi...
Acı verici... Üstelik, ne kastetmediğini, onu neden öyle değil de böyle yazdığını açıklayan dipnotları yok mu, aman Yarabbi..! Okura yorum gözeneği bırakmadığı, her şeyin kendi anlattığı gibi anlaşılmasını istediği çokça sayfa var. Tanpınar eleştirmenleri üzerine araştırma yapan bir kişi için bulunmaz nimetler, şifreler barındırmış Orhan Okay. Kendi kendisini bu yaklaşımı nedeniyle başlı başına bir doktora tezine dönüştürmüş. Eleştirmenin eleştirilmesi konusunda gayet uygun bir zemin kurmuş araştırmacıya.
Terbiyesizlik edip şöyle bir şey düşündüm: Aynı malzeme Nurdan Gürbilek'in elinde olsaydı, nasıl bir metin ürerdi..? Gürbilek, Tanpınar'ın dilinden bir Tanpınar monografisi yazar mıydı? Ya da Prof. İnci Enginün, kitabın yayına hazırlayanı değil de yazarı olsaydı aynı malzemeden kaç çeşit yemek çıkarırdı?
Adı ve bahsettiğim bu ilginç yaklaşımları dışında, kitaba tebrikler...


Orhan Okay, "Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmet Hamdi Tanpınar", Dergâh.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder