Ara

pornografi - tartışma ve çatışma programları



Günaydın, 15 Haziran 1977




Pornografi


Etyen Mahcupyan, Taraf, 6 Eylül


Hani bir dönem televizyonlarda çok popüler olan bir program vardı. İnsanları bir evde toplayıp kameralar altında 24 saat izletiyor ve aralarında sürtüşmelerin ortaya çıkmasından hareketle elemeli bir yarışma dinamiği yaratılıyordu. ‘Biri bizi gözetliyor’du programın adı... Cazibesi ise karakterlerin uyumsuzluğuydu. Belki izleyicilerin evlerinde de benzer karakterler vardı ve programın böylesine rağbet bulmasının nedeni de buydu. Program yöneticileri ise katılımcı seçimlerini muhakkak ki tesadüfe bırakmıyorlardı. Aksine olası gerçek yaşanmışlıkların replikalarını üretecek yapıda insanları özellikle seçiyorlardı. Dolayısıyla programın başarısı aslında evimizin içinde yaşanan ama tam anlamıyla yüzeye çıkmamış olan huy ve tavırların yakalanabilmesiyle orantılıydı.

Bu mantık bugün ‘düşünce’ programlarının da temel ilkesini oluşturuyor. Her tekil tartışma programının amacı olabildiğince farklı fikirleri çatıştırmaktan geçiyor. Eğer aynı insanlarla sürekli bir program dizisi yapılıyorsa, karakterlerin de zaman içinde ortaya çıkması ve seyircide bir çatışma beklentisi yaratması isteniyor. Buna uymayan tartışma ortamlarının yavan olduğu düşünülüyor. Çünkü mesele anlamak değil, zihnimizde var olan yüzeyselliğin bizatihi medyatik bir değere dönüştürülmesi ve seyircinin kendi yüzeyselliğini bir tür ‘derinlik’ sanması.

Diğer bir deyişle bugün ‘tartışma programı’ adı altında sunulanların çoğu aslında birer ‘biri bizi gözetliyor’ programıdır. Katılımcılar ise bunun farkındadır... Davetlilerin bilinçli olarak seçildiklerini bilirler. Kendilerinden beklenen rolün farkında olarak programa giderler ve seyirci üzerinde kalıcı bir etki yaratmaya öncelik verirler. Böylece başka programlara davet edilme şansı da artmış olur...

Bu hastalıklı mantığın uç noktası program yöneticilerinin çatışmayı tahrik etmek üzere özellikle birbirine zıt fikirde ama aynı karakterde kişileri seçmesiyle oluşur. Buradaki ‘karakter’ herhangi bir niteliği değil, doğrudan otoriter zihniyeti, sabit fikirliliği, çatışmacılığı ve saldırganlığı ima eder. Maksat düşünce ile kişiliğini birbirine karıştıran, bunları ayırt etmesini pek bilmeyen katılımcılara ulaşabilmektir. Tabii tümünün de bu nitelikte olması her zaman mümkün olmaz, ama aralarında birkaçının böyle olması yeter, çünkü diğerlerini de tahrik ederler ve istenen ortam sağlanmış olur.

Buradaki kritik nokta şudur: Seçilen katılımcıların toplumun genelini temsil etmediği açık olsa da, serdedilen fikirlerin toplumun genelinin bilinçaltında yer aldığından emin olmanız gerekir. Örneğin ‘Kürt meselesinde’ toplumsal sağduyu çatışmayı dağlarla ve üniformalılarla sınırlamıştır belki, ama resmî düşmanlığın evlerimizin ve zihinlerimizin içine kadar girip bilinçaltımızda çöreklendiğini biliriz. Bu düşmanlığı yüzeye çıkarmak isteyen bir program, habercilik yapmamaktadır... Onun yaptığına ancak psikolojik manipülasyon denebilir. O programda duyulan ‘fikirlerin’ toplumsal karşılığı düşünce düzleminde değil, duygusal düzlemdedir... Seyircinin kendi duygusal algısını bir tür ‘fikir’ sanması istenmektedir.

Tartışma programlarının genelinde katılımcılar da televizyonlar kadar deneyimli oldukları için, durumun farkındadırlar. Program sırasında bireysel tavırlarını koyarlar ve gerekiyorsa tedbirlerini alırlar. Programcıların latent gayrı ahlaki yaklaşımının, katılımcıların bilinci ile dengelendiğini öne sürebilirsiniz. Ama ya katılımcılar çocuksa? Ya aynı mantıkla, zıtlaşsınlar ve çatışsınlar diye özellikle seçilmişlerse? Ya kişiliklerini henüz fikirlerinden ayırmayı bilecek yaşta değillerse? Bu yapılan programı nasıl değerlendirmek gerekir? Söylenecek şey şudur: Bu program bir toplumsal fotoğrafı değil, bizzat o televizyonun ideolojisini ve siyasetini ortaya koymaktadır.

Peki, ya bu programı seyredenler? Sanki normal bir şey izliyormuşçasına genç dimağların ve kırılgan kişiliklerin bir ‘biri bizi gözetliyor’ programında meydana savrulmasına ‘seyirci’ olanlar? Kendi bilinçaltlarındaki dürtülerle yüzleşemedikleri için, çocukluğun yüzeyselliğinden medet umanlar?

Herkesi aynı kaba sokmayalım... Herkesin alınmasına gerek yok. Ama olayın adı pornografidir...

Pornografi kendisini kolay gizler. Örneğin bazen adalet adına, veya sosyalist, feminist ya da herhangi bir ‘ist’ adına öne sürülen ideallerle üstü örtülebilir. Ama en meşrusu resmî ideolojinin bilerek veya bilmeyerek pornografik olmasına neden olduğu konular ve tabii en başta da tabulardır. Çünkü tabular adı üzerinde ‘dokunulmazdır’. Tabunun kullanılması o denli büyük bir meşruiyet yaratır ki, nasıl kullanıldığı ile herhangi bir sorgulama bile yapamazsınız. Böylece hem düşünceyi hem de o düşüncenin ardındaki kişiyi sürekli izlenen, gözaltında biri haline getirirsiniz.

Türkiye’de Mustafa Kemal’e yapılan budur... Mustafa Kemal ile ilgili çok farklı görüşleriniz olabilir, ama o insanı yüzeyselleştirerek araçsallaştıran, kendi bilinçaltımızın nesnesi haline getiren her şey düşünsel düzlemde pornografik bir eylemdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder