Ara

veronika ölmek istiyor...




filmi izledikten
bi on dakika sonra,
uzun zamandır
ilk kez içimin bu kadar ısındığını
fark ettim...

kulaklarım,
kesin doğru yaptığını sanıp da yanlış çıkan sorudan
sonraki mahcubiyetle kızardı...
konuşmayıp, kulağıma hızla akan kanı dinlemek istedim...
hatalı gidiş yoluma bakmak yerine,
"ufak bi dalgınlık, aslında doğru sonucu biliyordum" diye kendimi aldattım...
yanlışımla yüzleşmedim.

kabuğuma çekilmeye başladım,
mızmızca/şımarıkça kendime ilgi göstermemi bekledim.
bacaklarımı karnıma çekip,
dizkapaklarımla çenemi kundakladım...

şefkat,
sıkıntıyı ve cinselliği karnında taşıyarak olgunlaşabiliyor sanırım.

sonra eco'nun "çirkinliğin tarihi"ni
iki gün önce kaldığım yerden okumaya devam ettim.
orada georges bataille'ın bi sözü,
filmi ve araf'ımı kundağından çözdü,
çıplak bedenimi sıkı sıkı kucakladı sanki:

"korku ve bunaltı, eşlerin gücü oranında ne kadar büyük olursa, coşkuyu sağlayan sınırları aşma bilinci o kadar güçlü olur. Durum ve alışkanlıklar değişse bile, kadın güzelliğinin cinsel eylemin hayvanlığını şoke edici şekilde ortaya çıkarması sürecektir. Erkek için en hüzün verici olgu, üzerinde cinsel eylemin ve organların çirkinliğinin oturmayacağı kadın çirkinliğidir. Güzelliğin önemi, çirkinliğin kirletilmemesinden ve erotizmin kirlilik olmasından kaynaklanmaktadır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder