Leylâ Erbil'in yeni "roman (?)"ı "Kalan"ı hayranlıkla okuyorum. mitoloji ve antropolojiye gömülü bir türkiye tarihi. "Destan" da denebilir. Yaşlandıkça daha iyi yazabilen yazar sayımız gün geçtikçe azalıyor, leylâ erbil'in "kalan"ı bu yüzden ayrıca değerli.
Ömer Türkeş'in eleştirisi:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1068639&Date=09.11.2011&CategoryID=40
Yazarın "A Haber"den alıntıladığım bir demeci:
Leyla Erbil, son eserinin, klasik ölçüleri içinde bir roman olmadığını belirterek, şunları kaydetti: ''Ben, o klasik ölçülerin dışında bir şey yapmak istemiştim, ama yayınevi tarafından roman olarak yazıldı. Kitapta bir imge var. O imge, Yecüc ve Mecüc'ü gösteriyor.
'Çalılık ruhu' denilen kavramdan çıktı. Çalılık ruhunda ilkel insanların bilinciyle kendi bilincimiz arasında bir fark var. İlkel insan, kendisi gibidüşünmeyen , kendisinden farklı bulduğu şeyi yaban hayvanı gibi gören kişidir. Ben çalılık ruhunu bizim oradan hayatımıza getirerek, mesela Madımak Oteli'ni düşünüyorum. Oradaki insanlar da ilkel bilinçten kurtulamamış kişiler. Kendilerinden farklı olanı öldürmeye kadar giden insanlar.''
''Kalan''ın önsöz bölümünde, hikayenin 1940 ve 1950'li yılların İstanbul'unda, masalsı bir evde başladığı, toprağın altındakilerle üstündekilerin arasında olduğu, zamanın okul duvarlarında asılı duran tarih cetvelleri gibi aktığı ve hikayeyi öfkeli bir kız çocuğunun anlattığı belirtiliyor.
'Çalılık ruhu' denilen kavramdan çıktı. Çalılık ruhunda ilkel insanların bilinciyle kendi bilincimiz arasında bir fark var. İlkel insan, kendisi gibi
''Kalan''ın önsöz bölümünde, hikayenin 1940 ve 1950'li yılların İstanbul'unda, masalsı bir evde başladığı, toprağın altındakilerle üstündekilerin arasında olduğu, zamanın okul duvarlarında asılı duran tarih cetvelleri gibi aktığı ve hikayeyi öfkeli bir kız çocuğunun anlattığı belirtiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder