Ara

Gece...


Sıkıcı bir işin ortasındayım...
gözümü dinlendireyim,
sayfalara 'gör'ev icabı değil de zevkü sefa için bakınayım istedim.
Dinlenmek için okumak...
Şarapçının tövbesi biraymış...

Rafta yan yatmış "Üvercinka"ya tekrar uzanıverdim.
Elimdeki özel baskısı, sayılı basılmış. Numaram "858"...
İnternette kitabın 1958'deki ilk basımının ilanını buldum.
Nereden nereye!...

Bir haftadır masa lambasız çalışıyorum, gözüme bi şeyler batıyor, nedeni alerjiymiş. Fazla yormama ihtarı aldım, damla verdi doktor...
sıkıla pıkıla onu sıkınıyorum,
sabahları hafif pembe renkli ve şişmiş bir gözle uyanmak hoşuma gitmiyor
ama bi süre bu kıymalı pide tonundaki gözlere katlanacağız artık...

Liseden hatırladığım şu dizeler her okuduğumda farklı koyuyor bana...
Birkaç aydır anlamları daha ilginç işliyor içime...


(...)
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lâfların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı


Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başındaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik...


Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur...

Cemal Süreya, Üvercinka, 1954.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder