Ara

Siestaya övgü






Siestanın tadını keşfettim bu yaz... Zalim bir sıcaktan kaçmak için sığındığım ve çoğu zaman gündoğumuna dek uzattığım gecelerde heyecanla yazdığım bir kitabın başında sabahlamak, bana çocukluktan beri unuttuğum bir dostu, öğle uykusunu getirdi yeniden...
Akdenizli damarım kabardı.
Yaz boyu istisnasız her gün “kestirdim” ve tatlı gündüz kaçamaklarının mükemmel bir tercümeyle Türkçeye “şekerleme” diye çevrilişine hak verdim.
* * *
Fasılasız işleyen bir üretim bandında yaşıyoruz.
Sadece beslenmemiz için ara veren, bazen bize onu bile çok gören, atıştırırken çalışmaya mecbur eden bir çark...
Yelkovanların akrepleri kırbaçlayarak döndürdüğü bir zaman öğütme makinesi...
Ritmi bozan molaların, iş ahlakına aykırı sayıldığı bir mesai hücresi...
Siesta, bu gayri insanÓ üretim bandına sessiz bir isyandır.
Göz kepenklerini indirerek girişilen bir iş bırakma eylemi...
Çarkların arasına sıkıştırılmış bir yastık...
Esiri olduğumuz zamanı esir alma mücadelesi...
Öğle yemeğinden sonra sessizce, usul usul bastırır; sanki içine çeker sizi; kirpiklerinize asılır.
Öyle tatlıdır ki, direnmez ve atılırsınız davetkâr kollarına...
Şanslıysanız bir arka odada ya da kanepede; olmadı masanızda kavuşmuş kollarınızın üstünde; hiç olmadı kaykıldığınız bir koltukta yanağa dayanmış bir avucun müşfik yastığında...
Zamanı durdurur ve saniyeler içinde kendinizi düşler ülkesinde bulursunuz. Orada rengârenk bir macera yaşar, işe dönersiniz.
* * *
Sadece sağlıklı değil, aynı zamanda kârlı bir yatırımdır siesta...
Gün ortasındaki bu gece parantezi, kısacık olsa da, bittiğinde taze ve zinde bir yeniden başlangıcı garantiler.
Yeni uyanmış bir çocuk huzuru bahşeder.
Öğleden sonrayı yeni bir güne çevirir.
Onunla da kalmaz, gece uykusunu kısaltır; gündüzden kopardığı bir saati, gece ziyadesiyle geri öder, beşe çıkartır.
Yani yaşanan zamandan çalmaz; onu uzatır.
Zaten bir yemek sonrası mahmurluğuyla verimli olma şansı azdır; öğle vakti bir şey kaçırma ihtimali zayıf...
Oysa kısa bir siestanın kazandırdığı uzun gece, hem bereketli hem de bin bir ihtimale gebedir.
* * *
Thierry Paquot, Can Yayınları’ndan yeni çıkan “Bir Sanattır Öğle Uykusu” kitabında siestayı “hazla, ciddiyetle savunulması ve yaygınlaştırılması gereken bir yaşama sanatı” diye tanımlıyor.
Bize dayatılan “totaliter saat”e direniş çağrısı yapıyor; gündelik mesainin yarışına sokulan insan için siestanın “bir hak arama mücadelesi”, bir “kültürel zenginlik” olduğunu söylüyor.
İsmet İnönü’den Vehbi Koç’a kadar pek çok uzun ömürlünün hayat reçetelerinden biridir öğle uykusu...
Uykusuzluk ise bugünlerde bazı siyasetçilerde sıkça gördüğümüz asabiyetin ardındaki nedenlerden biridir muhtemelen...
Öğleyin devlet işlerinin arasına, gölgenin huzurlu kuytusuna sıkışmış yarım saatlik bir siesta, hem onların öfkesini hem ülkede yol açtıkları gerginliği dindirebilir.
Bu ise, o yarım saatte yapacakları her işten daha kıymetlidir.


Can Dündar, Milliyet, 22 Ağustos 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder