Dan Diner, Karşıt Hafızalar..., çev. Hulki Demirel, İletişim, 2011. |
Dan Diner'in çalışması, holokost tarihinin geçmişte nasıl ele alındığından hareketle bir tür soykırım "tarihinin tarihi"ni işliyor. Tarih ve antropoloji disiplinlerinin, sırasıyla "neden" ve "nasıl" soruları üzerinden yaşadıkları gerilimden yola çıkarak, Batı-merkezli tarih analizlerindeki Batı-dışı toplumlara uygulanan eşzamanlı soykırımlara ya da bastırma politikalarına ışık tutuyor.
Ayrıca, tarihin "neden"i ile antropolojinin "nasıl"ının ötesine geçerek, soykırıma "kaç kişi öldü" üzerinden sayısal hesaplarla yaklaşan Batı mekanizmini kıyasıya eleştiriyor. Diner'in 8 Mayıs 1945'i Nazilerin teslimiyeti olarak okuyan Batı dünyasına, aynı tarihte Cezayir'de Fransızlar tarafından öldürülen Cezayirlileri hatırlatması manidar... Zira bu soykırım gerçeğinin Batılı hafızalarda Nazilere karşı kazanılmış "büyük zafer" uğruna silikleştirilmesini, Batılı hafızanın kendisini Batı-dışı toplumlara, sömürgelere yapılanlara aynı "suskunlukla" karşılık vermesi anlamında yeni Batı tarihinin yazılmasında önemli bir dönemeç olarak görüyor.
Metnin bende bıraktığı en kritik sorular şunlar:
-"Nazi mağlubiyeti/çöküşü" olarak adlandırılan bir tarih, ne oldu da "Almanların zaferi" olarak kodlanmaya başladı?
-Antropolojinin "nasıl" sorusunun doğası gereği, holokostu belli bir tarihsel evrimin en uç noktası olarak okuma tercihine karşılık, holokostun belli bir modernizm, emir-komuta, bürokrasi ve sanayi toplumu kültürünün her şeyin en rezil ve uç noktası olamayabileceğini, holokostun aslında bu gibi büyük teorilerin de ötesine geçen bir medeniyet kırılması olarak değerlendirilmesini sağlamada tarih disiplininin "neden"i nerelerde sorulabilir?
-Frankfurt Okulu'nun Amerika'ya yerleşmeden önce ve sonraki yazınında holokost analizlerinde gözlemlenen değişimi neye bağlayabiliriz? "Akıl Tutulması" ile başlayan içeriden okuma gayretli analiz, nasıl oldu da -"Aydınlanmanın Diyalektiği"ndeki gibi- "araçsal akla yöneltilmiş eleştirinin, rasyonelitenin bütün formlarını paramparça eden Auschwitz fenomenini ıskalamaya" evrildi? Arendt'in holokostun özgünlüğü üzerine geliştirdiği fenomenolojiden Frankfurt Okulu neden faydalanamadı? Dan Diner'in Arendt'in özgünlüğünden bahsederken kullandığı "Auschwitz'in kendini idame ilkesinin kırılmasında ve faydacılık temeline oturmuş rasyonelitenin hükümsüz kılınmasında" Frankfurt Okulu'nu eksik bulduğu yanlar nelerdi?
-Arendt "Şiddet Üzerine"sinde fenomenoloji yoluyla holokostu içeriden okuyabilme başarısını yakalayabilmişken, "Adolf Eichmann Kudüs'te"yi yazdığı tarihlerde neden Frankfurt Okulu'nun çok da uzak durmayacağı bir yöne savruldu, Arendt'teki bu soykırım geri çekilişinin hatları nasıl izlenebilir?
Yahudi Soykırımı, yani holokost, gerçekleştikten ancak onyıllar sonra Batı kamuoyunun kolektif hafızasının yüzeyine çıktı ve yoğun bir hesaplaşmanın konusu oldu. Dan Diner’in bu kitaptaki sorgulamasına yön veren temel sorunun buradan türediği söylenebilir: Nedendi bu gecikme? Peşinden, bir soru daha: Öncesindeki tarih anlatıları Holokost’u dünya savaşının bir tür ‘yan etkisine’ indirgemişken, bu insanlık suçunun eşsiz vahametinin bilincine varıldıktan sonra da bu kez tarihsel ve siyasal bağlam tamamen gözden yitiyor mu? Tarih bilinci açısından bu da tehlikeli değil midir?
Zamanımızın önemli tarihçilerinden Dan Diner, Holokost’un yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasının başka hafıza politikalarına da aynı sorunun ışığında eğiliyor. Batı ve Doğu Avrupa’nın Soğuk Savaş çağındaki farklı ‘zamanlarıyla’ ilgili, Batı–dışı dünya ve sömürgecilik karşıtı hareketlerin tarihsel deneyimleriyle ilgili hafıza kırılmalarına bakıyor. Diner’in temel meselesi, 20. yüzyılın büyük insanlık felaketlerini kimlerin ne zaman görüp tanıdığını incelemek, bu büyük mağduriyetlerin tanınmamasının, göz ardı edilmesinin arkasındaki tarihsel bağlamı ve politik zihniyet yapılarını araştırmak. Geçmişle hesaplaşma politikalarının hararetli tartışmalara konu olduğu bir dünyada ufuk açıcı, yol gösterici bir eser.
(arka kapak)