Kurthan Fişek, "Yönetim", Kilit Yay., 3. Baskı, 2011. |
Vaktimin çoğunu hayallerime mahcup olmamaya ayırıyorum. İlerleyen yaşlarda, "düzen kurduk"tan sonra gençlik hayallerimi gerçekleştirmek yerine, üstünden çok geçmeden, "hazır vakit varken", belki de geleceğimi riske ederek, aklımın gerisine itmeden onlara öncelik tanıyorum... İdeallerin "Anı" parantezine yerleşmeden gerçekleştirilmesi, "nostaljik bir gençlik düşü"ne düşmeden anlam bulması, hayat telaşesinin önceliklerine yenik düşürülmeden "tastamamlanması" gerektiğine inanıyorum. Bu, hayata bakışla ilgili bir tutum belki de... Yarım kalmışlığın/yüzüstü bırakmışlığın kâbus olarak size dönmesi, hedeflerinize nokta koymadan gençlikten ayrılmanıza izin vermiyor, virgüle bile tahammül ettirmiyor. "Halletme"den bambaşka bir alana geçemeyeceğime dair sabitfikirliliğim sürüyor... Geriye baktığımda, isteyip de yapamadığım az şey kalsın diye didiniyorum. "Sakin emekliliğe yatırım yaptığımı" düşünerek kendimi kandırıyorum...
"Keşke"cilerin ülkesinde doğdum, "çoklafaziş"çilerin masasında büyüdüm. "Hallederiz"cilerin esnemelerine bakarken nice otobüsü kaçırdım. "Bi' düşünelim"cilerin beni de içine çeken rahatlığa davetkâr boheminde önümü göremediğim günler oldu, oluyor...
Neyse ki, yayıncılığın iki yanı var... "Hallederizciler" ile "yapalım,beklemeye gelmezciler"in kıyasıya gerilimi bu. "Beğenmezcilik"e bulanmış sinizmle "ucunu nereden tutarsak anlamlıdır, neden olmasın!" üretkenlik telaşının ikiliği, hayata bakışın belki de ta kendisidir... Üstelik ideolojiler üstü olan, onları belirleyen ve insan'a dair bir yüce-ideoloji...
Yayıncı olmayı öğrenciyken aklıma koydum, bazı hazırlıklar yaptım. Mesela en ciddi hazırlığım/tercihim, iş sınavlarına hazırlanmama kararını vererek, sadece okuma-yazmayı öğrenme yolunu tutmaktı... Sonra iş başvurularımı ve ilk aylarımda yaşadığım o heyecanı, her ortamı ve işin her kademesini görme arzumu hiç unutamam. Bazen günün bitmemesini isteyen bir açgözlülükle işe gerek masada gerek raflar arasında, gerekse okulda ve evde devam edişim... Sabah 8-Sabah 3 "mesailerim"... Bunlar, "hazırladığım" ilk kitabın bugün henüz yayınlanmamış olmasının vereceği üzüntüyü bile hafifletebiliyor. Zira bir şeyin "piyasa"ya çıkmasından ziyade, sizin "eliniz"den çıkması, o metinle bir hesabınızın kalmadığının sizce "netleşmesi", bitirdiğinize dair kendinize verdiğiniz teselli, haz ile gazın bütünleşmesi başlı başına anlamlı. Yayıncı biraz da bu yüzden yalnız insan belki de...
Geçen hafta, öğrenciyken kurduğum hayallerden biri daha gerçekleşti...
Siyasal kütüphanesinden üzerine "iptal" kaydı düşürülerek "gözden çıkarılan", sepetten bulup da "ben bu kitabı ileride aynen bu kapakla yayınlayacağım" dediğim "Yönetim"i "gözden geçirilmiş" bir baskıyla hazırladım. Kapak, Ersinhan Ersin'in sayesinde aslına rücû etti, kütüphaneden aldığım nüshası taranarak hazırlandı. Öğrencilerin 30 sene boyunca iç kapağa düştüğü çalışma notları aynen korundu... Kurthan Hoca'nın, Oğuz Aral çizimi kartvizitini -hâlâ kullanır- kapağa yerleştirme fikrime Ersin itiraz etmedi, sağolsun. Bıyığından barkod yapmamıza belki tavır alır diye içimden geçirmiştim, en çok o kısmını sevdi Kurthan Hoca...
Birgül Ayman Güler Hoca, güncel ve kapsayıcı bir sunuşla kitaba destek verdi, minnettarım. Bu sunuşu, tek başına bir dersin genel çerçevesini verebilecek iç bütünlüğe sahip... Kitabı hatırda tutarak onun bağlamını ve tarihselliğini bugüne "sündüren" nitelikte az sunuşa rastlanan yayın dünyasında, hocanın bu yazısının özgün değerinin tartışılmasını umuyorum.
(arka kapak)
Türkçe’de temel olguların felsefi kuramsal irdelemesini yapan yayın sayısı sınırlıdır. Yönetim, bu sınırlı sayıdaki etkileyici çalışmalardan biridir.
Yönetim, yönetim olgusu ve düşüncesinin toplumsal içeriğe sahip olduğunu, bunun ancak maddi ve teknik temellere bakılarak açıklanabileceğini savunur. Böylece, kitap Türkçe yönetim alanyazınına, tarihsel maddeci bakış açısının örneği olarak yerleşir.
Yönetim, yönetimi özü bakımından tanımlar: Yönetim, her biri birbirinden zorunlu olarak doğan “işbölümü – otorite – hiyerarşi” ilişkilerinin bağıntısıdır. Farklı tarihsel tipleri, özgün bağıntılar temelinde belirleyebileceğimizi ileri sürer. Bunlardan çağımıza ait olan ikisini, “bürokrasi” ile “dev tekeller” tiplerini irdeleyerek savını somutlar.
Kitap, 20. yüzyılda yönetim düşüncesine egemen olmuş bulunan “örgüt yaklaşımı” ve “süreç yaklaşımı” açıklamalarını görüş alanına çeker; bunları tanıtmakla yetinmez, maddi ve teknik temelleri ile ilişkilerini kurarak eleştirme işleminden geçirir.
Prof. Dr. Kurthan FİŞEK’in ilk olarak 1975 yılında yayınlanmış olan bu kitabı, yönetim olgusu ile uğraşanlar için klasik değere ve öğrenciler için temel niteliğe sahip bir çalışmadır.
Mülkiyeli ruhu diye düşündüm ilk okuduğumda ama düşününce bu onun da ötesinde bir şey. Bir insanın hayallerini gerçekleştirmesi başkalarına da umut verir. Keşke bir blogun olduğunu daha önceden bilseydim. Kitap kapağına bayıldım :) Bundan sonra sıkı takipçinim :)
YanıtlaSilİyi akşamlar,
YanıtlaSilZaman kısıtlılığından ötürü çok fazla blog takip edemiyorum.
Ara ara birkaç tane yakın arkadaşımın bir de farkettiğimden beri seninkini okumaya
çalışıyorum. Tanıdıklarınki daha keyifli kuşkusuz.
İdeal ''Yönetim''i başlıklı yazını okudum. Hem yazının başlığı hem de içeriği kendi
hayallerimizi/kendimizi gerçekleştirme yolunda oldukça cesaret verici. Ama Sabah 8-
sabah 3 mesaisi ayrıntısını görünce kesinlikle daha çok çalışmam gerektiğini farkettim :)
Gerçekleştirdiğin hayallerinden biri için tebrik ederim.
Ben de ona tanık olmak için hemen okumayacak olsam da
(akademik içeriğiyle ilişkili olarak beni aşacağını düşündüğüm için)
okunmak üzere derhal kütüphaneme ekleyeceğim.
sevgi ve saygıyla,
Dilara Zorlu