Ara

'Beyaz Türkler’ tartışması...

ERTUĞRUL Özkök, ‘Beyaz Türklerin Kurban Bayramı ile İmtihanı’ yazıma takılmış. Yazısının sonunda, ‘Kurban’ konusunda söylediklerine hiç değinmeyeceğim, o ayrı bahis.

Zaman geçtikçe inançların kökünden değişeceğine inanan insanlar var, Ertuğrul Bey de bunlardan biri, ama şimdilik bu konuda tartışma açmak istemiyorum.

Ben, Beyaz Türkler’in dini inançlardan ziyade, dindar kesime karşı, büyük ölçüde de sınıfsal ve kültürel temelli küçümsemelerini, uzun zaman sorun etmiş biriyim. Yazımda o döneme gönderme yaptım, sonra da, muhafazakar iktidar karşısında tırstıklarından söz ettim. Zayıf karşısında heyheylenmekten de, güçlü karşısında tırsmaktan da hazzetmiyorum. Bu iki davranış biçimi de, zaten aynı tavrın iki yüzünden ibaret. Kurban Bayramı vesile oldu, bundan bahsettim, hepsi bu.

Bu açıdan, konu, en azından benim için, Beyaz Türkler değil, Beyaz Türklerin birçoğunun, bir yandan Batı karşısındaki kültürel kompleksleri, diğer yandan güç karşısında sergiledikleri tutum. Hal böyle diye, muhafazakar yazarlar ve o takıma eklenen bazı liberaller gibi, tüm tarihsel, toplumsal, siyasal sorunları Cumhuriyet devriminden, her habaseti Beyaz Türkler’den bilen biri hiç olmadım. Tam tersine, bu marazi düşünce biçiminin en kısa zamanda makule dönmesi umudu içindeyim.

Bence, muhafazakarların Cumhuriyet devrimine karşı tepkilerinin bir kısmı anlaşılır, gerisi düpedüz alerjiye dönmüş vaziyette. Zamanında, Kemalizm ile doğru dürüst hesaplaşamayan solun bazı temsilcileri de, benzer bir tepkisellik içinde sağ muhafazakar koroya katılmış, gözü kara bir ‘reddi miras’tan demokrasi çıkacağını sanıyorlar. Ben, Cumhuriyet devrimi nin kökünden eleştirel değerlendirilebilmesinden yanayım, ama bu ‘kökten eleştirellik’, ‘kötülemekten’ farklı bir şeydir, bu farkın anlaşılmadığı kanaatindeyim.

Diğer taraftan, Beyaz Türklere tüm eleştirilerime rağmen, ben Beyaz Türkleri dışlayan bir demokrasi ortamının kurulabileceğine inanmıyorum. Daha önce de yazdım, Beyaz Türklerin, hayat tarzları tehlikede duygusu ile siyasal otoriterliğe meylettiği doğru ama, Beyaz Türklerin liberal, şehirli kültürünü dışlayan bir demokratik ortam söz konusu olamaz. Referandum sonrasında, Mehmet Tezkan, ‘Hayır’ oyu veren kıyı şeridini otoriter ilan edenlere karşı, ‘o zaman, evet oyu veren demokrat şehirlere tatile niye gitmiyorsunuz?’ diye sorarak tam da bu soruna işaret etmiş oldu.

Muhafazakarlar, siyasal-tarihsel baskılara karşı geliştirdikleri demokratik dinamiğe karşın, kırsal/dindar, taşralı ve dolayısı ile kültürel olarak yeknesak ve kapalı, siyasal olarak baskıcı bir zihniyet dünyasını temsil ediyorlar. Kimse alınmasın ama, demokrasinin dinamiğini bu motora bağlarsak yandık demek isterim!

Son olarak, bunları söylüyorum diye ‘Beyaz Türkleri, ‘Beyaz atlı prensler’ olarak tanımlayanlardan da olmadığımı hatırlatmak isterim. Hatırladığım kadarı ile, Ertuğrul Özkök’ün tarifi, böyle dört başı mamur bir insan tipiydi. Asıl, bir ‘Beyaz atlı prens’ tarifi ise, İlber Ortaylı Hoca’ya aitti. Ama zaten biliyorsunuz, Hoca için, değil Beyaz Türk, adam yerine konmak için bile, dört beş dil konuşmak, tarih, edebiyat bilmek, mükünse birkaç enstrüman çalmak, kallavi bir aile tarihine sahip olmak ve daha birçok özellik lazım. Hoca, belli ki, kriterlerinin yüksekliğinin, kendisini ciddiye alınmasını zorlaştırdığının farkında değil.

Sonuçta, küçümsemenin de, abartmanın da alemi yok. Beyaz Türkler dediğimiz, ya zaten zamanında, Osmanlı son döneminden itibaren Batılılaşma akımına ayak uydurmuş, dolayısı ile Cumhuriyet devrimleri ile sorunu olmayan veya Cumhuriyet devrimi sonrasına kolay ayak uyduran şehirli, liberal orta sınıf ve bu sınıfa zamanla dahil olanlardan ibarettir. Bu kesim, muhafazakar kesimin toplumsal ve siyasal yükselişi karşısında epeyce direndi, şimdi kendini tehdit altında hissediyor. Olay kısaca bu. Bayram sonrası için bu kadar yeter. Konuyu uzatmak isteyen olursa memnuniyetle uzatırız.


Nuray Mert, Hürriyet, 20 Kasım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder